30 Kasım 2009 Pazartesi

Rekor!!!


Bu sabaha karşı New Jersey-La Lakers maçı vardı.Maçı Lakers Kobe Bryant'ında iyi oyunuyla 106-87 kazandı.Şimdi diyebilirsiniz ki bunda ne var.La Lakers son iki sezon final oynamış ve birinde şampiyon olmuş takım, kazanması doğal diyebilirsiniz.Buna ben de katılıyorum ama bu maçı ilginç hale getiren başka birşey var.New Jersey Nets ile ilgili.New Jersey iyi anlamda olmasa bile bir rekora imza attılar.Daha doğrusu bir rekora ortak oldular.New Jersey sezon başından beri oynadığı tüm maçları (17 maç) kaybettiler.Böyle bir durum daha önce iki takımın başına gelmiş.Biri Miami Heat diğeri ise La Clippres.Miami Heat ligi yeni katıldığı 1988 senesinde, La Clippers ise biraz daha yakın tarihte 1999 da kötü başlangıç yapmışlar.


Herşey bu maçla başladı aslında.Son saniyelerde yedikleri basketle maçı 95-93 kaybettiler.Kendileri gibi çok kötü kadroya sahip olan Minnesota Timberwolves ile yaptıkları maçı kaybetmeleri belki de bu durumlara düşmelerini sağladı.Belki o maçı kazansalar kendilerinin bulunduğu bu utanç verici durumda Minnesota olacaktı ki onlarda hakediyor yani.Sezonun bu ilk maçındaki kayıplarına çok üzülüyorlardır bence.Bu yenilgiyle beraber bir de üstüne sakatlıklar eklenince iyice kötüye gittiler.Bir türlü toparlanma fırsatı bulamadılar.Artık bu sezonun geçtiğini en azından iyi bir basketbol oynamak için çalışacakları söylendi ama bu da kolay değildi.Çünkü maçlar kaybedildikçe moraller iyice düşüyor, planlanan oyunlar uygulanamıyor ve herkes kendi başına birşey yapıyorlar.Üzerlerinde artık bir baskı var ve bu baskıyı kaldıracak bir kadroya da sahip değiller.En azından bu kötü gidişte birinin önderlik edip takımı motive etmesi gerekir.Böyle bir oyuncunun da olmadığını düşünürsek işleri gerçekten zor.Bir maç kazanırlarsa belki rahatlarlar ve bu stresli ortamdan kurtulurlar ama şimdilik durum böyle devam eder gibi görünüyor.



Biraz da olaya teknik açıdan bakalım.New Jersey Son yıllarda bir üçlü yaratmıştı.Vince Carter, Jason Kidd ve Richard Jefferson.Jason Kidd attığı sayılar, aldığı riboundlar ve yaptığı asistlerle kısacası takımı yönetme konusunda mükemmel bir iş çıkarmıştı.Takımı yönetmenin yanı sıra karşı takımdaki kilit oyunculara yaptığı savunmayla da sıkça adından söz ettirdi.Richard Jefferson savunmada ve hücumda kendisine düşen görevleri en iyi şekilde yerine getirdi.Vince Carter da hücumda takımın ilk opsiyonu olarak birçok maçta takımı sırtlayarak takıma faydalı oldu.Bu takımdan ilk olarak takımın beyni olan Jason Kidd gitti.Devin Harris ile yer değiştirerek Dallas'a geldi.Takımda bir süre takımı yönetme açısından bir bocalama dönemi yaşanacağı belliydi.Harris iyi bir oyuncu ama Kidd gibi birinin boşluğunu dolduracak bir birikime sahip değildi.Daha sonra bu sezon başında diğer iki büyük yıldızı da kaybetti.Carter ve Jefferson'dan bahsediyorum.Carter Orlando'nun, Jefferson ise San Antonio Spurs'un yolunu tuttu.



Yıldızlarını kaybeden New Jersey'i şu anda geçen sene draft edilen Brook Lopez ile Chris Douglas-Roberts sırtlıyor.17 maç sonunda Lopez 18.4, Douglas-Roberts ise 16.4 sayı ortalamasıyla oynadı.Sakatlıktan sonra takımdaki yerini alan Harris de bu sezon oynadığı 7 maçta 15.4 sayı ve 5.7 asist ortalamarıyla oynadı.O muhteşem üçlüden sonra New Jersey'i artık bu üçlü taşıyor.İleriyi düşündüğümüzde ne kadar başarılı olurlar bilinmez ama şimdiki duruma bakılırsa yetersiz gibi gözüküyorlar.Aslında sıkıntıları biraz savunma kısmında.Hücum anlamında yaptıklarına bakarsak şu ana kadar oynadıkları 17 maçta 85.7 sayı ortalamasını tutturmuşlar.Daha üstüne çıkacaklarını düşünmüyorum.En fazla 88 civarına çıkarlar eğer kadroda bir değişiklik olmazsa.Böyle bir takım eğer maçları kazanmak istiyorsa rakiplerini 80 sayıda tutmaları gerekiyor.Kadroya baktığımızda savunma anlamında iyi işler yapacak olan bir oyuncu yok ya da bir ışık yok.Zaten yedikleri sayıların ortalamasına baktığımızda belli oluyor.Ortalama 96.8 sayı yiyorlar.



Peki ne yapacaklar?Yapılacaklar listesinin ilk başında koçu kovmak geliyormuş ki New Jersey Nets koçu Lawrence Frank'ın görevine son verdiler.Yerine yardımcısı Tom Barrisse getirildi.Koçu göndermek belki bir çözüm olarak düşünebilirsiniz ama kadroya bakınca hangi koç gelirse gelsin bundan daha fazla birşey yapamaz.Belki birkaç galibiyet alır:) Öncelikle kadronun güçlendirilmesi lazım.Bunun gerçekleştirilmesi takas yoluyla olacağından o işte çıkmaza girebilir.Elinde takas değeri taşıyan fazla oyuncu yok.NBA'de ikinci yıllarını geçiren Lopez'i ve Douglas-Roberts'i kullanabilirler bu durumda.Onların gitmesi yerine alınacak oyuncunun faydalı olması biraz düşündürücü.Gerçekten işleri zor görünüyor.Durumlarını açıklayan bir söz var.Onu söyleyip yazıya son veriyim."Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık"

Son olarak New Jersey Nets'in oynayacakları beş maçın programını da vereyim ve ilk galibiyetini hangi maçta elde eder tahmin edelim.

Wed, Dec 2, 2009----Dallas Mavericks
Fri, Dec 4, 2009-----Charlotte Bobcats
Sun, Dec 6, 2009----@New York Nicks
Tue, Dec 8, 2009----@Chicago Bulls
Wed, Dec 9, 2009----Golden State Warriors

Coupet ve hayatını değiştiren korner

Kaleci Coupet'in futbol hayatı büyük bir dram sonucu bu haftasonu oynanan PSG - Auxerre maçının 81. dakikasında dramatik bir olayla son buldu. Kornere çıkan topu, taça yollamak için koşan Coupet sol ayağıyla topa vurduktan sonra kayarak çime takılan sol ayağının üzerine düşüyor ve acı içinde yerde kalıyor. Direk ameliyata alınan başarılı kalecinin en az 3 ay sahalardan uzak kalması bekleniyor, fakat 37 yaşına gelmiş kalecinin bundan sonra futbol hayatına son vermesine kesin gözüyle bakılıyor.

Olympique Lyon döneminde sayısız başarılara imza atan, başarılı kaleci 2008 yılında Atletico Madrid'e bu sezon başında da PSG'ye geçmişti. 37 yaşında ki Fransız kalecinin büyük ihtimalle son transferiydi zaten PSG'ye geçişi, ama futbol oynama hayali ufak bir olay sonucunda artık tamamen bitmiş durumda gibi duruyor. Başarılı kaleciye geçmiş olsun dileriz.

28 Kasım 2009 Cumartesi

El Clasico Öncesi Son Durumlar


El Clasico'ya çok az bir süre kala 2 tarafta yıldız oyuncuların sakatlıklarından şikayetçi. Takımların yönetimleri, teknik kadroları kadar taraftarlarda bu durumdan pek memnun değil aslında, çünkü herkes Messi, Ronaldo, İbra, Kaka gibi yıldızları aynı maç içinde görmek ve birbirleriyle karşılaştırmak istiyor.

El Clasico öncesi son durumlar şöyle:
Real Madrid cephesinden; Ronaldo'nun maça hazır olmadığı, ağrılarının devam ettiği haberi geldi. Cr9 maça ağrı kesicilerle çıkacağı için tam performans beklenmemesi gerektiği yönünde açıklama yapıldı.

Barcelona cephesinde; Messi ve İbrahimovic'in dünkü antremana çıkmaları sevinçle karşılanmasına rağmen genel görüş 2 oyuncunun da yarın forma giyme şansının zor olduğu yönünde.

Unutulmaz El Clasico'lar





1. Domuz Kafası
Luis Figo, 2000 yılında Barça'dan ezeli rakibi Real Madrid'e geçmişti ve Barça taraftarı bunu asla unutmadı. 23 kasım 2002'de Nou Camp'da; Figo Real Madrid forması ile sahaya çıktığında Godfather usulü bir karşılama ile karşılaştı, sahaya atılan bir domuz kafası. Ayrıca Barça taraftarı eski oyuncularına bir şişede viski hediye etmişlerdi tribünden sahaya.

2. Demir Yumruğu öldüren maç
General Franco'nun İspanya'yı demir yumruğu altında yönettiği yıllarda; 17 Şubat 1974'de Barcelona çağdaş futboluyla ve Rinus Michels ile Johan Cruyff önderliğinde Santiago Bernabeu’ya çıkıyordu. 30. dakikada Asensi, Barça’yı öne geçirdi. 39’da sahneye Cruyff çıktı. Hollandalı uzun yıllar unutulmayacak bir gol attı. İkinci yarıda yine Asensi, Perez ve Perulu Sotil. Real Madrid’e kendi evinde 5 gol. General Franco, o günlerde hastalandı ve yatağa düştü ve bir daha asla sağlığına geri kavuşamayarak 1 sene sonra öldü.


3. 19 yıllık çile
Şampiyonlar Ligi yarı final ilk maçında Real Madrid 19 yıldır kazanamadığı Nou Camp deplasmanına gidiyordu. Barcelona’da Rivaldo’nun sakatlığı en büyük kayıptı. Del Bosque yönetimindeki Real Madrid 55’te öne geçti. Raul, savunmayı üzerine çekti. Zidane boş kaldı böylece. Maestro şık bir vuruşla Bonano’yu avladı. Barcelona’nın savunma disiplinini bırakıp saldırdığı uzatma dakikalarında McManaman farkı ikiye çıkaran golü attı. 2-0 kazanan Real Madrid hem çileyi bitirdi hem de Zidane’ın muhteşem golüyle kazanacağı finalin yolunu açtı.

4. 10 gole bedel bir ziyaretçi
13 Haziran 1943'te General Franco’nun adına düzenlenen kupanın yarı final rövanşında Barcelona, Real Madride konuk olacaktı. Barça o zamanki stadı olan Les Corts’ta 3-0 kazanmıştı. Rövanş maçında; ilk yarı bittiğinde skor 1-1’di ve pek de umutlu değildi Real Madrid taraftarları. Barcelona soyunma odasında sevinçli bir telaş vardı ikinci yarı öncesinde. O sırada kapı açıldı. İçeri Devlet Güvenlik Teşkilatı’nın başındaki adam girdi. “Birçoğunuzun İç Savaş’taki suçlarını futbolcu olduğunuz için sildik. Sakın bunları yeniden ortaya çıkarmamıza izin vermeyin” dedi sert bir ses tonuyla. Barcelonalı futbolcular, soğuk duşun ardından sahaya çıktılar. Real Madrid beklenenin üzerinde bir performans ortaya koymaya başladı. Barcelona ise oyundan düşmüştü. Maç bittiğinde tabela 11-1’i gösteriyordu. Bir ziyaret 10 gole bedeldi!

5. Bernabeu’da tarihi bir zafer
Sezon başında ki ilk maçında Real Madrid yeni teknik kadrosuyla Barcelona’ya 2-0 kaybetmişti. Ama ardından peş peşe galibiyetler gelmeye başladı. 12 olan puan farkı erimeye başladı. 2 Mayıs 2009’da Santiago Bernabeu’daki maça gelindiğinde teknik direktör Juande Ramos ve Real’in umudu vardı. Guardiola’nın öğrencileri, 14. dakikada Real’in galibiyet serisinin mimarlarından Higuain’in golüyle sarsıldı. Ama Barcelona’nın futbol formülünün teslim olmaya niyeti yoktu. Henry 18’de eşitliği buldu. 20’de Puyol, ender gollerinden birisini El Clasico’da kaydetti. 35’te Messi, skoru 3-1 yaptığında Real Madrid seyircisi çoktan havlu atmıştı. 56’da Ramos 3-2’yi sağlayan golü attığında bir ışık belirdiyse de Casillas’ın hatası 58’de Henry ile bu ışığı bitirdi. 75’te Messi ve 83’te Pique, 6-2 gibi akıllara zarar bir skor getirdi. Belki de bu galibiyet yüzünden Real Madrid’in başkanlığına Perez geldi ve büyük transferler yapıldı.

6. Real’in galibiyet serisine son
Real Madrid’in Avrupa'nın hakimi olduğu günler: art arda 5 Avrupa şampiyonluğu. 9 Kasım 1960’ta Madrid’de Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ikinci tur ilk maçı. Bir El Clasico. Barcelona’nın endişelenmesi için her şey mevcut. O güne kadar bu kupada evinde oynadığı 15 maçı da kazanmış Real Madrid. Bu maçlarda 66 gol atıp sadece 8 gol yemişler. Real’in tek handikabı Uruguaylı savunmacısı Santamaria’nın sakatlığı. Daha 2. dakikada Mateos’un golüyle öne geçiyor Real. Aynı hikaye yazılıyor sanki. Ama Suarez’in frikiği eşitliyor durumu. 30’da Gento yeniden öne geçiriyor Real’i. Bitime 3 dakika kala Evaristo, Macar Kocsis’i kaçırıyor. Yıllar sonra intihar ederek yaşamına son verecek olan Kocsis kendisini yerde buluyor. Yan hakemin bayrağı kalkıyor. Orta hakem İngiliz Arthur Ellis, bu bayrağı faul olarak yorumluyor ve penaltı noktasını gösteriyor. Suarez’in penaltı golüyle maç 2-2 bitiyor. Barça, Real’in serisini kırıyor. Rövanşı da Katalanlar 2-1 kazanıp, turu geçen taraf oluyor.

7. 5’in intikamı 5’le alınır
Johan Cruyff yönetimindeki Barcelona’nın üst üste gelen şampiyonlukları Real Madrid’i bıktırmıştı. İşin Real açısından trajik yanı 4 şampiyonluğun ikisinde son hafta Tenerife’ye kaybederek en büyük olmayı kaçırmalarıydı. İşte o Tenerife’nin başındaki adam olan, eski futbolcuları, Jorge Valdano’yu getirdiler. Valdano ile iyi bir çıkış yakalayan Real Madrid, 7 Ocak 1995’te Barcelona’yı ağırlıyordu. 1 sezon önce rakibinden 5 yiyen Real için rövanş zamanıydı. Şilili Ivan Zamorano, unutulmaz bir ilk yarı çıkardı. 5, 21 ve 39’da gelen gollerle ilk yarıda durum 3-0 oldu. İronik bir durum olsa gerek sonraları bir Barça ikonu haline gelecek olan Luis Enrique 68’de 4’ü buldu. 5 numaralı golse 70’te Amavisca’dan geldi. Valdano ve öğrencileri, şampiyonluğun haberini önceden vermişlerdi.

8. Puskas’ı tutana aşkolsun
Real Madrid’in muhteşem kadrosunun ligi domine ettiği dönem. Tarih 27 Ocak 1963. Barcelona’da tam bir gösteri sunuyor Real. Gösterinin kahramanı göbeğiyle ünlü Ferenc Puskas. Macar futbolcu belki ilk bakışta futbolcuya benzemiyor ama eşsiz stili ve zekasıyla rakiplerin korkulu rüyası. 3 gol gönderiyor o büyülü akşamda rakip kaleye. İspanya’ya ilk geldiğinde hem Barça hem de Real’le sözleşme imzalayan Di Stefano’nun bir sezon Barça’da, diğer sezon Real’de oynamasına karar vermişti Federasyon. Barcelona hakkunı devredince Di Stefano gerçek bir Real Madrid efsanesi haline geldi. İşte o maçta da 1 gol gönderdi Barcelona kalesine. Diğer gol Gento’dan. Barcelona arada Re ile beraberliği sağlıyor ama 5-1’lik ağır yenilgiden kurtulamıyor. Sezon sonunda şampiyonluk Real’e gidiyor. Barça ise 6. olabiliyor.

9. Ronaldinho’ya Real alkışı
2005-2006 sezonunda Frank Rijkaard yönetiminde gümbür gümbür ilerliyor Barcelona. Ligin ilk yarısında 19 Kasım 2005’te Bernabeu’da oynanıyor El Clasico. 14. dakikada Eto’o ile başlıyor Barça şov. Sonrasında Ronaldinho alıyor sazı eline. 2 gol atmakla kalmıyor Brezilyalı. Real Madrid taraftarları, kendi takımlarına mendil sallarken Ronaldinho’yu ayakta alkışlıyor. Santiago Bernabeu Stadı’nda bir ilk yaşanıyor. 3-0’lık galibiyet belki de Avrupa şampiyonluğunun habercisi.

10. Messi Real’e karşı
10 Mart 2007. Real Madrid istim üstünde. Puan farkını iyice kapatırken her maç daha iyi oynuyorlar. Barcelona ise düşüşte. Böyle bir ortamda Nou Camp’talar. Real daha iyi başlıyor ve 4. dakikada Van Nistelrooy öne geçiriyor konuk takımı. 10’da genç Messi çıkıyor sahneye: 1-1. 12’de Van Nistelrooy penaltıdan yine öne geçiriyor Real’i Messi yanıt vermekten yorulmuyor. 27’de durum yine eşitleniyor: 2-2. 72’de Ramos, Real Madrid’e üstünlüğü getiriyor. Ama artık bir dünya yıldızı olduğunu kanıtlayan Messi’den 88’de 3-3’ü sağlayan gol geliyor. Belki hayal kırıklığı yaşıyor Barcelona. Ama sonuçta Messi dünya futboluna adını yazdıracağını gösteriyor.

27 Kasım 2009 Cuma

El Classico'ya Carlos Yorumu


Roberto Carlos...El classico'yu en iyi bilenlerden biri.Yıllardır bu derbide forma giydi.O ortamın havasını iyi bilir.NTV spor da bu durumdan faydalanarak Roberto Carlos ile röportaj yapmış.Röportajdan bazı bölümler verelim.

"Bu maçlar sadece sahadaki güçler mücadelesine dayanmaz. Karşılaşmanın bir de politik yönü var. Başkent Madrid ile Katalunya arasındaki politik çekişmeyi hepimiz biliyoruz. Bu çekişme de rekabeti körüklüyor. Örneğin Barcelona deplasmanlarında, otelin önüne gelip kornayla ya da başka yollarla ses çıkarıp bizi rahatsız ederlerdi. El Clasico hem birbirinden kaliteli oyuncuların mücadelesi, hem de politik açıdan önemli bir maç"

"Futbolcular açısından ilginç bir derbi. Nerede oynarsanız oynayın kazanmak zorundasınız. Bir dönem, 18 yıl boyunca Barcelona'nın sahası Nou Camp'ta galip gelememiştik. Sonra üst üste 2 galibiyet elde ettik. Bu öyle bir derbi ki kazanamazsanız basın, halk, taraftar şiddetle üstünüze gelir. Bu yüzden oyuncular büyük baskı hisseder. İki takımın oyuncuları da maç öncesi, sırası ve sonrasında çok iyi konsantre olmak zorundadır"

"İki takıma baktığımızda daha fazla kupa kazanan taraf Real Madrid. Kulüp üyesi bakımından da Real Madrid önde. Amerika'ya, Asya'ya turneler yapan ve taraftar kitlesini genişleten bir ekip. Daha çok "sükse yaratan transfer"e imza atan da Real Madrid. Barcelona'nın tercihi ise altyapıdan oyuncu yetiştirip A takıma kazandırmak. Elbette ezici bir üstünlükten bahsedemeyiz ama bana göre Real Madrid, Barcelona'nın önünde"

"Çekişmeli ve zor bir maç olacak. Real Madrid için Barcelona deplasmanları hep sıkıntılı olmuştur. İki takımın da gücü ortada. Fakat Real Madrid biraz daha rahat oynayacaktır. Kazanmak zorunda olan taraf Barcelona. Maçın kilit oyuncusu ise bana göre Cristiano Ronaldo olabilir. Yine de herhangi bir tarafı favori göstermek istemiyorum. Bu tip maçlarda favori göstermemek gerek. Ama güzel bir derbi izleyeceğiz."

Hafta Sonu Futbol

27 Kasim Cuma
20.00 Bursaspor – Galatasaray (LİG TV)
21.30 Bochum – Köln (TRT 3)
21.45 Sparta Rotterdam – PSV (EURO FUTBOL)

28 Kasım Cumartesi
13.30 Giresunspor – Kayseri Erciyes (D SPOR)
14.45 Aberdeen – Rangers (FUTBOL SMART)
16.30 Werder Bremen – Wolfsburg (TRT 3)
17.00 Celtic – St. Mirren (FUTBOL SMART)
17.00 Portsmouth – Manchester United (SPORMAX)
19.30 Aston Villa – Tottenham (SPORMAX)
20.00 Fenerbahçe – Kasımpaşa (LİG TV)
21.00 Valencia – Mallorca (NTVSPOR)
21.45 Williem II- Twente (FUTBOL SMART)
22.00 Lens – Marseille (KANAL A)
23.00 Sevilla – Malaga (NTVSPOR)

29 Kasım Pazar
13.30 Vitesse – Ajax (FUTBOL SMART)
13.30 Çaykur Rize – Karşıyaka (D SPOR)
15.30 Everton – Liverpool (SPORMAX)
16.00 İnter – Fiorentina (NTVSPOR)
16.00 Trabzonspor – Eskişehirspor (LİG TV)
16.30 Bayer Leverkusen – Stuttgart (TRT 3)
18.00 Arsenal – Chelsea (SPORMAX)
18.30 Hannover 96 – Bayern Münich (TRT 3)
20.00 Sivasspor – Beşiktaş (LİG TV)
20.00 BARCELONA – REAL MADRİD (NTV)
21.00 Corinthians – Flamengo (SPORMAX)
22.00 Lyon – Rennes (KANAL A)

30 Kasım Pazartesi
20.00 Altay – G.Antep Belediye (D SPOR)
22.00 Blackpool – Preston (FUTBOL SMART)

El Classico-Demeçler-9


Sırada Barcelona'nın kaptanı Charles Puyol var.Düzenlediği basın toplantısında şunları söylemiş.

"Real Madrid maçları her zaman çok farklı olmuştur. Inter zaferinin moraliyle bu maçı da kazanmak istiyoruz. Ancak iki takımında üzerinde büyük bir baskı olacak. Bence şanslar eşit"

El Classico-Demeçler-8


Eski efsanelerden El Classico hakkında açıklamalar gelmeye devam ediyor.En son resimdeki Barcelona'nın eski oyuncularından Gary Lineker.El Classico ile ilgili bir de anısı var.Bir Barcelona-Real Madrid maçında hat trick yapmış ve Barcelona o maçı 3-2 kazanmış.

"Real Madrid maçı güzel bir hatıra. O maçta üç gol atmış ve iki golümü ilk beş dakikada bulmuştum. Camp Nou'da 120 bin kişiyi görmek inanılmazdı. Bu bir maçtan daha fazlası ve başka hiç bir karşılaşmayla kıyaslanamaz. Statta gördüğünüz her Katalan, hala Franco'nun eziyetlerini üzerinde hisseder"

"Futbolun iki büyük ve başarılı kulübünü sahada görmek harika. Her zaman Barcelona'yı destekledim, özellikle de Real Madrid'e karşı. Umarım Katalanlar kazanacak"

Kurban Bayramı

Tüm Müslüman aleminin kurban bayramı mübarek olsun. Bayram boyunca domuz gribine dikkat; kolonya ve şeker yerine anti-bakteriyel jel ve kağıt peçete. Ayrıca bayram şenliği olarak El Clasico...

Kalori


Spor yapmak sadece kalori yakmakdan ibaret değildir.

El Classico-Demeçler-7


Resimdeki futbolcu FC Barcelona'nın efsane oyuncusu ve aynı zamanda teknik adamlık da yapan Johan Cruyff.Bu önemli maç öncesi Sport'a demeç vermiş.

"Barça, Real'den en az bin kat daha iyi oynuyor"

"Barcelona'nın alışkın olduğu futbolu oynadığını görmek güzel. Bunun keyfini çıkarmalıyız. Şu an şampiyon, Madrid'den çok daha iyi oynuyor"

"Liderler, iyi oynamıyorlar ama liderler. şampiyonlar Ligi'nde ilerlemek için kendilerini geliştirmek zorundalar"

El Classico-demeçler-6

Resimdeki Real Madrid'in eski oyuncularından Fernando Redondo.ESPN Radio'ya konuşmuş.

"Real Madrid taraftarıyım. Ancak Barcelona inanılmaz futbol oynuyor. Geçen sezon herkes onları zevkle izledi. Madrid'in kazanmasını istiyorum ancak Barcelona gibi bir takım karşısında her şey olabilir"

"Messi Arjantin için büyük şans ancak onu Maradona ile kıyaslamamak gerek. Çünkü Maradona benzersiz bir isim. Messi şu anda dünyanın en iyisi ancak Maradona çok farklıydı"

26 Kasım 2009 Perşembe

Emekliliğe Giden Yolculuk

Ve Allen Iverson basketboldan emekli olduğunu açıkladı.Memphis' gittikten sonra bir türlü ilk beşte başlayamıyordu.Hep benchte otura otura giderek sıkılmaya başladı.Antremanlara kişisel problemlerini göstererek katılmıyordu.Son zamanlarda da kişisel olayları arttı herhalde ve Memphis takımından bir süreliğine ayrıldı.Bu ara belki de geleceği için ne yapacağını düşünmüş olabilir.Ya Memphis'de kalıp kendisi için zor olan bu duruma katlanarak Nba kariyerine devam edecek ya başka bir takıma giderek, ki bu çok zor görünüyordu, yeni başlangıç yaparak tekrar eski günlerine dönmeye çalışacak ya da Nba serüvenine nokta koyup artık ailesiyle vakit geçirecekti.İlk seçenek çok olası değildi çünkü benchte oturmak istemiyordu ve o anki performansıyla da zaten ilk beşte çıkması zordu.Doğal olarak Memphis'e geri dönmek istememiştir.İkinci seçenek de kolay bir şey değildi.Çünkü Iverson bu durumdayken hiçbir takım kadrosuna dahil ederek risk almak istemezdi.Geriye tek seçenek kalıyordu.Emekli olmak.Belki bu emeklilik biraz kafasını toparlamasına yardımcı olur ve yeniden basketbol oynama isteği oluşur.Ben geri geleceğini düşünüyorum.Çünkü biraz basketboldan uzak kalıp dinlenirse dönmek istediği zaman her klüp peşinden koşar.Özellikle Avrupa'ya gelmek isterse hem kendisi farklı bir deneyim yaşamış olur hem de Avrupa basketbolu için bir devrim olur ve farklı bir yer anlam kazandırabilir.Iverson'u Avrupa'da izlemek gerçekten büyük zevk verir.Önümüzdeki sezon belki de dayanamayıp daha erken bir tarihte Nba veya Avrupa'ya gelerek kaldığı yerden devam edebilir.Bekleyip göreceğiz.
Allen Iverson'un oynadığı takımlardaki performansını değerlendireceğiz.Öncelikle Iverson'un emeklilik kararını açıkladığı mektubu paylaşalım.

"NBA’den emekliliğimi açıklıyorum. Hayatım boyunca basketboldan ancak takımıma alıştığım şekilde yardım edemeyeceğim zaman emekli olacağımı düşünürdüm. Ancak durum böyle olmadı.

Hâlâ basketbolu çok seviyorum, oynama isteğim var ve çok iyi de oynayabilirim. En üst seviyede oynayabileceğimden eminim.

Emekliliğim sayesinde eşim ve çocuklarımla daha çok vakit geçirme şansım olacak. Bu parkede kazandığım her şeyden daha da büyük bir ödül. Hep bugün için dua etmiştim ve bu anı hayatımın en büyük hediyesi olarak görüyorum.

Reebok çalışanlarına iniş çıkışlara dolu kariyerimin her döneminde beni destekledikleri için çok teşekkür ediyorum. NBA’de 13 harika sezon geçirdim ve buna minnettarım.

Dünyanın her yerindeki taraftarlarıma, tüm kariyerim boyunca benimle oldukları için teşekkür ediyorum. Siz olmasaydınız ben de olmazdım. Bana verdiğiniz desteği kalbimin derinliklerinde hissettiğimi bilmeniz gerekiyor. Teşekkür ederim.

Michael Jordan, Magic Johnson, Isiah Thomas, Charles Barkley ve Larry Bird... Sizler bana vizyon ve sonsuza dek kalbimde yer alacak basketbol sevgisini kazandırdınız.

Her gün basketbol oynamam için beni cesaretlendiren ve bana ilham veren annem, tüm ailem ve en başından bu yana yanımda olan arkadaşlarım. Teşekkür ederim.

Lisedeki antrenörüm Michael Bailey, Georgetown Üniversitesi’ndeki antrenörüm John Thompson, Larry Brown ve diğer antrenörlerim, takım arkadaşlarım, yöneticilerim, patronlarım ve kariyerimin bir parçası olan tüm çalışanlar. Sizlere de teşekkür ederim.

Memphis halkına da özel olarak teşekkür etmek istiyorum. Grizzlies’teyken iç sahada hiç maç yapamadım, ancak muhteşem takım sahibiniz Michael Heisley’nin bana verdiği fırsatı ve şehrin desteğini unutmam mümkün değil. Memphis Grizzlies organizasyonuna başarılar diliyorum.

Ve son olarak Philadelphia şehri... Sixers formasıyla harika anılarım var. Tüm Philly taraftarları, sizlere teşekkür ediyorum. Sesiniz kulağımda bir müzik gibi yankılanacak...

Tanrı hepinizi korusun;

ALLEN IVERSON"


Allen Iverson 1996 draftında Philadelphia 76ers tarafından ilk sırada seçilerek Nba kariyerine başlamış oldu.Daha ilk senesinde ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu gösterdi.Öyle bir hale geldi ki artık takımdaki her kararı Iverson veriyordu.Iverson ne isterse ne dilerse o gerçekleşiyordu.Takım sezon içinde kötü gittiğinde, özellikle Iverson kötü oynadığında veya takıma zarar verdiği anda bile, sürekli koçlar suçlu bulundu.Iverson sürekli kaldı giden hep koçlar oldu.Iverson gibi bir oyuncudan da vazgeçilemezdi zaten.2000'li yıllara gelindiğinde Iverson kariyerinin zirvesindeydi.2001 yılındaki inanılmaz performansıyla takımını NBA finaline kadar çıkardı.Ama rakip LA Laker olduğundan mutlu sona ulaşamadılar.Eğer Philadelphia şampiyon olsaydı kesinlikle Mvp Iverson olurdu resimdeki Shaq olmazdı.Iverson sonraki sezonlarda da aynı şekilde devam etti ama bir türlü takım olarak başarılı olamadılar.2006 yılında Philadelphia'dan ayrılarak Denver Nuggets takıma dahil oldu.
Yeni bir başlangıç yapmak için Denver'e geldi.Genel kanı Denver-Iverson birliği sağlıklı bir uyum olmaz şeklindeydi.Çünkü Iverson'un oyun yapısı tamamen Denver'e uymayacağı yönündeydi.Iverson topun her zaman kendisinde kalmasını isteyen ve neredeyse her topu kendisinin değerlendirmesini isteyen bir basketbolcu.Denver'de bu oyunu tekrarlarsa hem takım için hem de özellikle oyunculardan Carmelo Anthony için olumsuzluk teşkil edebilirdi.Ama Iverson elinden geldiğince takımı oynatmaya, herkesi oyuna dahil etmeye çalıştı.Kendisini biraz geri çıkardı.En azından öyle gözüktü ama istatistiklerine baktığımızda aslında Iverson kaldığı yerden devam ediyordu.Philadelphia'daki ortalamalarına benzer bir istatistik tutturdu.Iverson burada da istediği şeyi alamamış olacak ki sadece 2 sezon oynadığı Denver'den ayrılarak Detroit Pistons takımına gitti.
Geçen sezon Allen Iverson-Chauncey Billups takası gerçekleşti.Bu takas olduktan sonra önceki takaslarda olduğu gibi Iverson'u takımına dahil eden takımın bu işten zararlı olacağı düşüncesiydi.Ben de aynı düşüncedeydim.Belki de Detroit Pistons takımı gideceği en son yerdi.Takip edenler bilir Detroit'te yıllardır bir sistem içerisinde oynuyorlardı.Öyle ki ilk beşlerini bile değiştirmiyorlardı.Kurulu düzen bozulunca ve Iverson transferi düşüncesi ortaya çıkınca böyle bir takas oldu.Oynadığı kısa zaman içerisinde takıma beklenenlerin aksine fazla bir katkı yapamadı.Bu sezon da Iverson için kayıp bir yıl oldu.Sezon sonunda serbest kaldı ve kendisiyle ilgilenen takımlarla görüşmeye başladı.
Sonunda bir takımla anlaştı.İlgilenenler arasında en ciddi teklifi yapan Memphis mutlu sona ulaştı.Iverson da kendini tekrardan gösterebileceği bir takıma giderek kendi kariyeri açısından da iyi bir adım attı.Ama herşey beklenmediği gibi olmadı.Yaşadığı olumsuzluklardan ötürü bir türlü maçlara ilke beşte çıkamıyordu.Benche mahkum olmuştu.Bu durum onu giderek rahatsız ediyordu.Bir gün kendi isteği doğrultusunda takımdan ayrılarak antremanlara ve maçlara çıkmamaya başladı.Sebep olarak da kişisel problemlerini öne sürdü.O günlerdeki tahminler takımdan ayrılarak başka bir takıma gideceği şeklindeydi.Emekli olacağını düşünenler de vardı ama çok düşük olasılık diyorlardı.Benim de fikrim emekli olması yönündeydi.En azından bir soluk alarak kendini kafa olarak toparlaması gerekiyordu.Nitekim dediğim gibi çıkarak Iverson ailesiyle daha fazla vakit geçirmeyi neden göstererek emekliliği açıkladı.

Son olarak şunları söylemek istiyorum.Allen Iverson kariyeri boyunce gösterdiği performansla birçok basketbolseverin özellikle Philadelphia'da takip edenler için inanılmaz bir 13 yıl yaşatmış oldu.Ara sıra inişler çıkışlar yaşasa da hep bir standartı tutturdu.Son yıllardaki sık sık takım değiştermesi hayranlarını biraz üzse de sonuçta o Iversondı.Bir basketbolsever olarak Iverson'u izlemekten büyük zevk alıyordum.Onun gibi bir yıldızın Nba'deki bu gösteriden ayrılması biraz üzücü.Ben yine de Iverson'un dayanamayarak en azından basketbol oynamak için geri geleceğini düşünüyorum.NBA olur Avrupa olur ama sonuçta sahalara dönecektir.Kaldığı yerden gösterisine devam edecektir.

El Classico-Demeçler-5


İspanya Marca gazetesi

"Camp Nou'ya onların oynamasını beklemek için gitmemeliyiz. Korkmadan bugüne kadar oynadığımız oyunu oynamalıyız. Hücum yapmalı, kilit oyuncularını kontrol etmeli ve maçı kazanmaya çalışmalıyız"

"Gerçekten iyiler ancak neyse ki bizim arkamızdalar. Çok iyi oynayan bir takımları var ve harika bir maç olacak"

"Biz de lider olurken önemli işler başardık. Eminim çok heyecanlı bir karşılaşma olacak"

25 Kasım 2009 Çarşamba

Bir Forma Hatası Daha


Bir forma krizi yaşanmaştı geçenlerde.104 yıllık bir klüpte tamamen teknik kadronun insifiyatinde gerçekleşen bir krizdi.Kısaca bir daha hatırlatıyım.Cemal Nalga cezalı olduğu halde bir hazırlık maçında sakat olan takım arkadaşı Tufan Ersöz'ün formasıyla maça çıkmıştı.Bu durum sonradan farkedildi ve hem klübe hem de teknik kadro ve oyunculara cezalar verildi.
Bu olayın üstünden fazla zaman geçmeden ufak bir forma krizi daha gerçekleşti.GS Cafe Crown Eurocup A grubundaki ilk maçında Azovmash Mariupol takımı ile İstanbul'da karşılaştı ve maçı 96-82 kazandı.Kadroda Cemal Nalga ile Tufan Ersöz olmadığından bu boşluğu doldurmak için genç oyuncu Hüseyin Göksen'i kadroya dahil ettiler.Hüseyin Göksen'in forma numarası Uleb'in resmi istatistik kağıdında da olduğu gibi 4 numara idi.Ortaya çıkan forma skandalından fazlasıyla mı etkilendiler ya da küçük bir karışıklık mı bilinmez ama Hüseyin Göksen maça 5 numaralı forma ile çıktı.Hüseyin'in maçta dakika almaması belki de ikinci bir cezadan kurtuldular.İlk cezaları daha tam olarak hazmedemeden ikinci kez aynı olay yaşansaydı artık GS'de bir basketbol şubesi tam olarak bitebilirdi.Hakikaten Galatasaray'da neler olduğu hakkında hiçkimsenin birşey bildiğini veya anladığını düşünmüyorum.Galatasaray kendisine yakışmayacak acemilikler yapıyor ve ceza alınmasına rağmen aynı hatayı tekrar yapabiliyor.Herhalde Hüseyin'in oynamayacağı düşünüp dikkat etmemiş olabilirler ama en azından kontrol edebilirlerdi.Ya hala kendilerine gelemediler, tam anlamıyla işler rayına oturmamıştır ya da Galatasaray'da işler böyle yürüyor.En azından kendi itibarları ve Türk basketbolu için dikkatli olmalıdırlar.

El Classico-Demeçler-4


Şimdi de Higuain'in dediklerine bakalım.

İspanya AS gazetesi

"Ben takımdaki en iyi oyuncuların hazır olmasını, oynamasını isterim. Bu, Barça için de geçerli.Camp Nou'daki karşılaşmaya çok arzulu bir şekilde gideceğiz. Galibiyet bizim için çok önemli. Böylesine büyük mücadeleler, Messi gibi büyük futbolcular sahada olduğunda daha da güzeldir "

El Classico-Demeçler-3


Sırada bu senenin en flaş tranferi olan C.Ronaldo var.Bakalım ne demiş.

İspanyol Marca gazetesi

"Altı haftadır forma giymiyorum. Futbolu ne kadar özlediğimi anlatamam. Oynamak için ölüyorum. Çektiğim ağrılar beni hiç ilgilendirmiyor, Barcelona karşısında oynamak istiyorum"

İspanyol AS gazetesi

"Henüz yüzde yüz kapasiteme ulaşamadım. Umarım sakatlanmadan önceki formuma tekrar kavuşabilirim. El Clasico'da da yer almak istiyorum ama buna Pellegrini karar verecek"

"Benim skor üretip üretmemem önemli değil. Önemli olan takımın galip gelmesi"

24 Kasım 2009 Salı

Futbol sadece erkek işi değildir

Özür Dileme


Bilindiği gibi Wigan Athletic Tottenham Hotspur karşısında tarihi bir skorla yenilmişti.Bu ağır yenilgi sonrasında kendilerini affettirmek isteyen futbolcular bir çözüm bulmuş.Kendi aralarında para toplayarak deplasmana gelen taraftarınların bilet paralarını ödeyeceklermiş.Bu tarihi kararı alan futbolcuları kutluyorum.Taraftarın gönlünü almak için iyi bir fikir.Bakalım Wigan taraftarları affedecek mi futbolcuları.

23 Kasım 2009 Pazartesi

Yok artık Kobe

Nico Rosberg, Kimi Raikkonen ve Mercedes Gp...

Bu sezon dedikoduların gerçek olma yılı şeklinde bir F1 izliyoruz adeta. Sezon ortasından beri Mercedes'e gidicek denilen ve Mclaren Mercedes'de Kovalainen'in yerine 2. koltuğa oturucak denilen Rosberg dağılan ortaklık sonucunda yeni kurulmuş olan Mercedes Gp ile anlaştı.
Mercedes'in 2. koltuğu hala boş ve padok söylentileri Schumacher'i zamanında isteyip transfer edemiyen Mercedes'in bu sezon Schumacher'i formula'ya döndürüp 1.pilot yapacağı yönünde. Ross Brawn ise Almanya'da basının karşısına geçip Schumacher'le ilgilenmiyoruz tamamen asılsız dedi.

Kimi Raikkonen'in menajeri cumartesi günü yaptığı açıklamada Kimi'nin 1 sezon formulaya ara verip 2011 sezonunda geri döneceğini ilan etti. Aslında Kimi Raikkonen'in halı hazırda ki sözleşmesi ve Mclaren'le yaşadığı diologlarda bu habere paraleldi. Çünkü Ferrari'de daha bir sezonluk sözleşmesi daha bulunan Raikkonen'in bu sözleşmeye göre yarışırsa alacağı ücret 10 milyon, yarışmazsa alacağı ücret ise 17 milyon €. Alonso'yu transfer edip, Massa'dan da ayrılmayı düşünmeyen Ferrari, Kimi'nin kendisinine acilen bir takım bulmasını istiyor. Kimi ise formula olmazsa başka bana motorspor'u mu yok diye rahatça geziyor ortalıkta. Mclaren bu sezon başında Raikkonen'e 2 senelik 10 milyon € önermişti ki bu paranın Raikkonen'in istediğinin yarısı olması da Raikkonen'in bu seneyi boş geçireceği söylentilerini daha da arttırdı.

Dün ise Raikkonen cephesinde şaşırtıcı bir olay baş gösterdi ve menajerinin babası basın karşısına geçerek Raikkonen gibi bir pilotun F1'e ara vermesi gibi bir durum söz konusu olamaz, kendisi yarış kazanabilecek bir takımda yarışmak istediği için daha herhangi bir takımla anlaşamamış durumda sadece şeklinde konuştu. Raikkonen'e istediği parayı verebilece ve yarış kazanma potansiyeline sahip, üstüne bir de koltuğu boş olarak görünen tek takım şu an Mercedes Gp gibi duruyor.
Mercedes Gp tarafında ise Raikkonen hakkında en ufak bir dedikodu bile dolanmıyor. Daha önce Mclaren Mercedes döneminde onlarca Mercedes motoru yakan Raikkonen'e takım pek sıcak bakmıyor gibi aslında. Ama yinede takımın puan toplayarak takımı şampiyonluk kotasına sokabilecek olan Nico'nun yanına yarış kazanabilecek bir pilot alması şart gibi gözüküyor.

Yılın Atletleri


Resimdeki kişiler Usain Bolt ve Sanya Richards.Birisi son zamanlardaki kırdığı rekorlarıyla diğeri ise bayanlar 400m'nin kraliçesi.Bu iki atlet bu sezonki performanslarıyla göz doldurdular.Usain Bolt bu yıl 12. Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 100m ve 200m'de kendisine ait rekorları 11'er saliseyle geliştirdi.Sanya Richards ise 12. Dünya Atletizm Şampiyonası'nda 400m'de şampiyon olmuştur.Ayrıca bununla da kalmadı bayanlar 400m'de bu yıl koşulan en hızlı 10 dereceden 7'sine ismini yazdırdı.Bu iki başarılı atlet Uluslararası Atletizm Federasyonları Birliği tarafından verilen "Yılın Atleti" ödüllerine layık görüldüler.

Düşmenin Eşiğindeki Galatasaray


Forma skandalına imza atan Galatasaray'a verilen cezalar açıklandı biliyorsunuz.Bu karalar nelerdi bir daha hatırlayalım.

GALATASARAY
1- Türkiye Kupası’nda oynadığı Pınar Karşıyaka, Tofaş ve Mersin maçlarında hükmen mağlup sayılarak kupadan elendi.
2- Ligde oynadığı O. Renault Kepez, Erdemir, Banvit ve Fenerbahçe maçlarında hükmen mağlup sayıldı.
3- Kazandığı ve kazanacağı puanlardan 5 puanı sildi.
Yiğit Şardan (Basketbol Şube Sorumlusu):
Yöneticiye 6 ay hak mahrumiyeti artı 10 bin TL.

İDARİ KADRO
Ali Türsan (Genel Menacer):
6 ay hak mahrumiyeti artı 5 bin TL.
Koray Mincinozlu (Teknik danışman):
2 yıl hak mahrumiyeti artı 5 bin TL.
Mert Uyguç (Menacer):
1 yıl hak mahrumiyeti artı 5 bin TL.

TEKNİK KADRO
Okan Çevik (Antrenör):
3 yıl hak mahrumiyeti artı 10 bin TL.
Cengiz Karadağ (Y. antrenör):
1 yıl hak mahrumiyeti artı 5 bin TL.

BASKETBOLCULAR
Cemal Nalga: 2 yıl men cezası artı 10 bin TL.
Tufan Ersöz: 4 ay men cezası artı 5 bin TL.

Cezaların bu şekilde olacağı belli gibiydi zaten.Özellikle idari kadro ve teknik kadro hak ettikleri cezayı almışlar.Bu cezalarda iki önemli husus dikkati çekiyor.
Birincisi Galatasaray'a verilen ceza.Cezalar sonucunda -4 puan ile ligin dibine demir atmış gibi görünüyor.Aslında genel beklenti oynadığı tüm maçlarda hükmen yenik sayılıp puan cezası verileceği yerine sadece puan silme cezası şeklinde idi.Federasyon düştüğü durumu göz önüne alarak bu cezayla Galatasaray'ı ihraç etmese de düşmenin eşiğine kadar getirmiştir.Galatasaray eğer ligte kalmak istiyorsa kalan 24 maçtan en az 20 sini kazanmak zorunda.Bunu başarmak o kadar kolay olmadığına göre GS'nin işi gerçekten zor.
İkincisi ise oyunculara verilen ceza.Cemal Nalga'ya verilen ceza basketbol kariyerine indirilmiş bir ağır darbedir.Ceza verilmemesi taraftarı değilim ama en azından 2 yıl verilmeseydi.Çünkü oyuncunun itiraz etme olasılığı yoktu ve baskı yapılmıştır büyük ihtimalle.Gerçekten yazık.Belki iyi bir oyuncu olmayacaktı veya sıradan şeyler yaparak kariyerini tamamlayacaktı ama sonuçta o bir baskaetbolcu idi ve tek mesleği basketbol oynamaktı.2 yıl uzun bir süre olduğundan artık ondan bir şeyler olacaksa da olmaz artık.Tufan Ersöz ise 4 ay men cezası almıştır.Tufan'ın olaya müdahele etme yetkisi sınırlı olduğundan 1 yıldan 4 aya indirilmiş.

El Classico-Demeçler-2


Resimdeki Real Madrid Sportif Direktörü Emilio Butragueno.

"Her maç daha iyiye gidiyoruz, ayrıca Ronaldo'nun da sahalara dönme ihtimali var ki bu bize güç katacaktır"

"Evlerinde taraftarlarının desteği ile oyanaycaklar. Hem biz hem de onlar için kolay bir maç olmayacak"

"Seni Asla Unutmayacağız"


Gaziantepspor taraftarlarınca asılan bir pankart.Bir dönem Gaziantepspor'da oynayan De Nigris'e bir mesaj."Seni asla unutmayacağız"

El Classico-Demeçler-1


El Classico yaklaştıkça eski-yeni futbolcular ve yöneticiler açıklama yaparak ortamı daha da heyecan hale getiriyorlar.Hafta başında ilk konuşan bu sene takıma transfer olan Kaka oldu.Bakalım neler söylemiş.

"Barcelona göze hoş gelen bir futbol oynuyor olabilir çünkü onlar uzun süredir bir arada oynayan bir ekip. Burdan anlayacağımız üzere, Real Madrid'in de aynı şekilde oynayabilmesi için süreye ihtiyacı var. Barça iyi olabilir fakat biz daha iyiyiz. Lider biziz"

"Derbide Barcelona'nın favori olduğunu düşünmüyorum. Biz lideriz ve kazanmamız halinde puan farkı 4 olacak. Onlar düşünsün. Lig uzun bir maraton olabilir fakat lider olmak güzel bir duygu"

22 Kasım 2009 Pazar

Tottenham 9 - 1 Wigan Athletic


Premier Ligi'nde 13.hafta mücadelesi olan Tottenham Hotspur - Wigan Athletic maçı bazı rekorlara imza attı.Zaten skora bakıldığında önemli birşey olmuştur diyorsunuz.Tottenham Hotspur rakiplerinden Arsenal'in puan kaybından sonra bu maçı kesin kazanacağını düşünüyordum.Ama biraz abarttılar gibi.Maçın adamı attığı 5 gol ile Defoe oldu.Tottenham'ın diğer gollerini ise Lennon, Crouch, Kranjcar ve Kirkland(k.k) kaydetti.Wigan Athletic ise sadece Paul Scharner ile cavap verebildi.Bu skordan sonra bazı performanslar tarihe adını yazdırdı.Nedir bunlar?Mesela;
  1. 5 gole birden imza atan Jermaine Defoe Tottenham tarihinin bir maçta en çok gol atan oyuncusu oldu.İkinci ise 26 Eylül 2009'da Burnley ağlarına 4 gol birden bırakan kaptanı Robbie Keane.
  2. Andy Cole'un 4 Mart 1995 tarihinde 9-0'lık galibiyet sırasında Ipswich Town'a, Alan Shearer'ın da 18 Eylül 1999 tarihinde 8-0'lık galibiyet esnasında Sheffield Wednesday'e attığı 5 golün ardından bir Premier Lig maçında bu sayıya ulaşan 3. oyuncu olarak tarihe geçti.
  3. Bu maç, 32 yıl önce 2. Division'da Bristol Rovers'ı 9-0 mağlup eden Tottenham'ın o tarihten bu yana en büyük zaferi ve en farklı Premier Lig galibiyeti oldu.
  4. 51 ile 58. dakikalar arasına 3 gol birden sığdıran Defoe, Liverpool'da oynarken 28 Ağustos 1994'te Arsenal'e 4 dakika 33 saniyede hat-trick yapan Robbie Fowler'ın ardından en hızlı hat-trick yapan oyunculardan biri oldu.

20 Kasım 2009 Cuma

Sorumsuzluk Diz Boyu!!!


Bu hafta içerisinde su yüzüne çıkan bir olay basketbol tarihimize kara bir leke olarak kalacaktır.Herkesinbildiği üzere Cemal Nalga olayından bahsediyorum.Bu tür olayın böyle 100 yıllık bir klüpte olması hayret verici.Neyse fazla uzatmadan isterseniz sırasıyla neler olduğuna bir bakalım.

Cemal Nalga bir hazırlık maçında yaptığı hareketten sonra diskalifiye edilerek oyndan atıldı.Daha sonra oynadığı hazırlık maçında da rakibine attığı yumruk sonrasında hakemler tarafından yine önceki maç gibi diskalifiye ettiler.Bu iki olay da peş peşe oynanan hazırlık maçlarında meydana geldi.Attığı yumruğun sonucunda aldığı ceza 8 maç olarak açıklandı.Sonra gelen itirazlar veya bir daha değerlendirilmesi sonucunda cezası 8 maçtan 5 maça indirildi.
Hazırlık maçlarında yapılan hareketler sonucunda alınan cezaların çekilmesiyle ilgili şu kural var.Aldığı cezayı hazırlık maçlarında geçirerek cezasını bitirebilir.Yani GS Cafe Crown eğer beş maç hazırlık maçı yaparsa ve Cemal bu maçlarda oynamazsa Cemal cezasını çekmiş olacak ve oynamasındaki engel kalkmış olacaktır.Doğrudur yanlıştır orası tartışılır ama kural kuraldır, uyulması gerekir.
GS Cafe Crown bu dönemde hazırlık maçlarında devam etti.Cemal diskalifiye edildiği son maçtan sonra ya da rakibine yumruk atarak atıldığı maçtan sonraki takımının yaptığı maçta oynatılmadı.Yanlış hatırlamıyorsam Erdemirle oynanan hazırlık maçında takımıyla birlikte maça çıktı.Bir gün sonra ise 5 maç ceza aldığı açıklandı.Yani Cemal'ın cezasını çekeceği maç sayısı birini çektiği için 4 maça düştü.Daha sonra GS Cafe Crown Almanya'ya hazırlık kampı için giderek orada 4 hazırlık maçı yaptı.Bir daha belirtmeye gerek yok ama Cemal doğal olarak oynamadı!!!Hazırlık kampı biterek Türkiye'ye geri dönüldü ve Cemal Nalga'nın da cezası bitmiş oldu.
Gel zaman git zaman takımlar hazırlıkları bitirdi ve Beko Basketbol Ligi başladı.GS Cafe Crown ile Oyak Renault arasında oynanacak maça gelindiğinde Oyak Renault'un bir konuda itiraz etti.İtiraz gerekçesi ise Cemal Nalga'nın cezası bitmeden bu maça çıkamayacağı hususunda.Bunun üzerine Türkiye Basketbol Federasyonu olayın aslını öğrenmek için GS Cafe Crown'a bir yazı gönderiyor ve bir takımın böyle bir itirazı var doğru mudur yanlış mıdır diye.GS Cafe Crown'daki sorumlular oynadıkları hazırlık maçlarının kadrolarını listeler halinde göndererek savunmasını yaptı.Cemal Nalga'nın hiçbir maçta oynamadığını ve böylelikle cezasını çektiğinden böyle birşeyin olamayacağını söylediler.Federasyonda verilen belgeleri incelediğinde gerçekten de Cemal Nalga'nın bu maçlarda oynamadığı ve oynamasında herhangi bir engelin olmadığını açıkladılar.Olaylı GS Cafe Crown-Fenerbahçe Ülker maçı öncesinde Fenerbahçe Basketbol Şube Direktörü Nedim Karakaş federasyona bir itirazda bulunuyor.Gerekçesi ise Oyak Renault takımının gerekçesi ile teoride aynı.Cemal Nalga'nın cezasının çekip çekmediği.Ama Nedim Karakaş Cemal'ın cezasını peş peşe 5 maçta çekmediği yönünde itirazda bulundu.
Bu ceza çekimi ile ilgili yapılan itirazlardan sonra internet sitelerinde fotoğraflar ve videolar yayınlanmaya başlandı.Bu video ve fotoğraflarda Cemal Nalga'nın cezasından dolayı oynamaması gereken maçlarda oynadığını gösteriyordu.Almanya'da yapılan 4 hazırlık maçından ikisinde oynandığı saptanmış.Herkes şaşkın bir şekilde takip ettiği bu kanıtlarda başka birşey dikkati çekti.O da Cemal Nalga'nın bu maçlarda kendi ismi ve numarasıyla çıkmadığı yani kendi formasını giymediği, takım arkadaşı olan Tufan Ersöz'ün numarası ve isminin yazıldığı formayla ter akıtmış.Hatta maçın istatistik bilgilerinde Cemal Nalga'nın yaptığı işleri Tufan Ersöz'ün hanesinde yazılmış.
Tüm bunları herkes zaten takip etmiştir.Daha fazla uzatmadan başka bir şey söylemek istiyorum.
Burada GS Basketbol Şubesi'nin yaptığı şey evrakta sahtekarlık olayına giriyor.Cemal Nalga'yı kendi formasıyla belki de bilmeyerek oynatabilirsin.Diyebilirsin ki bir an için cezalı olduğunu unuttuk.Bu da bir hatadır ama hiç olmazsa dürüst davranırsın.Sen bunu yapmayıp cezalı olduğunu bile bile oynatmaya kalkıyorsun hem de başka oyuncunun formasıyla.Belki de bu hazırlık maçıyla ilgili hiçbir kayıtın olmadığını düşündüler veya kayıt alındığını biliyorlardı, bu kayıtların yayınlanmaması için söz almışlardır ki bu kadar rahat bir şekilde böyle bir sorumsuzluğu yerine getirdiler.Orasını bilemiyoruz.
Cemal Nalga'nın oynatılması ile ilgili Okan Çevik bir açıklamada bulunmuş."Bu hazırlık turnuvası öncesinde 3 sakatımız vardı.Takımın düzenini bozmamak adına Cemal Nalga'yı sakat olan oyuncumuzun forması ile oynattık.Bunu tamamen turnuvayı kazanmak adına yaptık.Milli duygulara kapıldık."Bu açıklamaya şöyle bir cevap verilebilir.Madem ki bu kadar sakatın var ve oynayacağın turnuva sana fazla birşey katmayacağını görüyorsun o zaman turnuva katılamayacağını ilet.Sırf turnuvaya katılayım ve kazanayım diye cezalı olan oyuncunu oynattın ve belki de takımana en kötü şeyi yapmış oldun farkında olmadan.
Burada Cemal Nalga'ya da iş düşüyordu.Cezalı durumdayken arkadaşımın formasıyla sahaya çıkıp oynayamam diyebilseydi keşke.Ama Cemal'a fazla kızmamak lazım.Daha 1987 doğumlu ve karşı çıkması durumunda belki de "vatan haini" ilan edilebilirdi."Sen nasıl GS'lisin gibi".Tahmin edildiği gibi Cemal da açıkladı:"Bana ne söyledilerse ben onu yaptım."Tüm bu olanlara baktığımızda en çok yanacak olan kişi Cemal Nalga gibi gözüküyor.Çünkü bir basketbol oyuncusu olarak eğer ceza alırsa belki de hayatındaki en önemli şey olan basketboldan uzak kalacak ve bu genç oyuncu için en kötü şey olacak.Yazık hakkaten.Dilerim ki en az ceza ile atlatır ve bu durum kendisini fazla etkilemez.
Bu olayda başka bir durum var.İdari katındaki basketboldan sorumlu kişilerin bu durumdan haberlerinin olmayışı.Yiğit Şardan ve Ahmet Dedebayır'ın haberi olmadan böyle şeylerin gerçekleşmesi veya takımdaki olaylardan bu iki idarecinin haberi olmaması hayret verici.Şunu sormak lazım.Siz neyi yönetiyorsunuz ve hangi birimin başındasınız?Teknik ekibin kendi başlarına bu kararı almışsa eğer o zaman gerçekten bir yönetim sorunu var demektir.Bu iki insanın basketbol şubesinin başında olması sadece kağıt üstünde olduğunu gösterir.104 yıllık bir klüpte branşlara verilen bu önemi görünce şaşırıyorum.Bu olay patlak verdikten sonra Yiğit Şardan ve Ahmet Dedebayır bu olaydan kendilerinin haberi olmadığını, böyle bir sorumsuzluktan dolayı özür dileyerek görevlerinden istifa ettiler.
Son olarak bu olayın bilançosu ne oldu?Bütün teknik ekibin görevine son verildi.2 yönetici yönetimdeki görevlerinden istifa ettiler.Türkiye Basketbol Federasyonu klüp, 2 oyuncu ve tüm teknik ekip hakkında soruşturma başlattı.Sonucu çarşamba günü toplanarak açıklayacaklar.Bu olayla ilgili karar 23.maddeye göre verilecek.23. madde bu tür olaylarda verilecek cezalar olarak 1-3 yıl ihraç, aynı süre ile hak mahrumiyeti veya 10000TL'ye kadar parası cezası.Maddede herşey açık.Verilecek cezayı en kısa zamanda bekliyoruz.Çünkü bu konu daha fazla uzadıkça, karar geçiktikçe basketbolumuz daha fazla yara alacaktır.Son olarak iki şey söylemek istiyorum.
1-Oyak Renault takımını tebrik ediyorum.Ellerinden geldiğince bu konunun üzerine gittiler ve istediklerini aldılar.
2-Verilecek cezalardan arasından en az cezayı Cemal Nalga alır ev bu masum genci basketboldan uzaklaştırmayız.

Dünya Kupası Topları

Futbol dünyasında yıllar içinde, mantaliteler, formalar, stadyumlar, toplar .... genel olarak toparlarsak oyunun kendisi dışında neredeyse herşey değişmiş.



Telstar - Adidas: 1970 Meksica ve 1974 Batı Almanya Dünya Kupalarının resmi futbol topuydu. Ayrıca Telstar adı Televizyon Yıldızı'nın ( television star) kısaltmasıdır.





Tango - Adidas: 1978 Arjentin Dünya Kupasının resmi futbol topu.
Ayrıca 1982 İspanya Dünya Kupası'nda da Tango'nun İspanya için özel üretimi olan Tango Espana kullanılmıştır.




Azteca - Adidas: 1986 Meksica Dünya Kupasında kullanılan futbol topu. Maradona'nın tüm İngiltere defansını çalımlayıp attığı golün ve Tanrının elinin deydiği futbol topu demek daha doğru bir tanım olur.



Etrusco Unico - Adidas: 1990 İtalya Dünya Kupası ve 1992'de İsveç'de düzenlenen Avrupa Şampiyonasının resmi topu.







Questra - Ad
idas: 1994 Amerika Dünya Kupası, 1996 İngiltere Avrupa Şampiyonası ve 1996 Yaz Olimpiyatları'nın resmi futbol topu.






Tricolore - Adidas: 1998 Fransa Dünya Kupası'nın resmi futbol topu. Tricolore, genel olarak 1978'de kullanılan Tango'nun dizaynının Fransa'nın milli renkleriyle bezenmesi sonucu oluşturulmuştur. Ayrıca Adidas'ın Avrupa dışında ürettiği ilk Dünya Kupası topu olma özelliğine sahiptir. Tricolore Fas'da üretilmiştir.




Fevernova - Adidas: 2002 Kore/Japonya Dünya Kupasının resmi futbol topu.






Teamgeist - Adidas:
2006 Almanya Dünya Kupası'nın resmi futbol topu.









Dünya Kupası toplarını 1966'da Slazenger'in özel ürettiği topların dışında günümüze kadar hep Adidas üretmiştir ve Adidas'ın Dünya Kupası topları için olan sözleşmesi 2014 yılına kadar sürmektedir. İlk dünya kupasından günümüze kadar topların dış görünüşlerinin yanı sıra, iç bileşenlerinin ve fiziksel özelliklerininde gelişen teknolojiye paralel olarak gelişmekte olduğu da görülmekte.

Benim favori dünya kupası topum; ilk dünya kupam diyebileceğim Fransa 98'in Tricolore'sidir. En sevmediğim Dünya Kupası topu ise 2002 Dünya Kupasında izlediğim Fevernova'dır, her ne kadar ülkemiz o dünya kupasında 3.de olsa o topun dış görünüşünün dünya kupasına pek yakışmadığı kanaatindeyim.

Tanrının eli vs Henrynin eli


İki resim arasında ki 7 farkı bulun tadında bir hava hakim adeta. Çünkü 2 resim arasında o kadar çok fark var ki.
1986'da Maradona İngiltereye elle attığı golle takımının yarı finale çıkmasında büyük rol oynamış ve İngiltere'yi Dünya Kupası'nda saf dışı bırakmıştır. Ama zaten maçın geneline bakıldığında rahatlıkla söylenebilir ki Maradona o golü atmasaydı elbet başka bir gol atardı, zaten kendisi maç içerisinde neredeyse bütün İngiltere takımını çalımlayarak müthiş bir gole imza atmıştı. Yani Tanrının Eli, futbolun ahlaki açısından ne kadar mide bulandırıcı gibi dursada aslında zaten o gol olmasada Arjentin İngiltere'yi eleyip geçebilecek güce ve Maradona'ya sahipti.

2009 yılına gelip 2010 Dünya Kupası'na gidicek son takımlarında belirlenmesine sıra geldiğinde bu sefer Fransa'da Henry'nin elini gördük. Fransa'nın evinde 0-1 geriye düşmüş ve maç uzatmalara gitmişti. 90'da Robbie Keane 3'e 2 pozisyonda vurmasa belki iş orada da bitecekti. Fransa evinde Trapattoni'nin sıkı defansını açamamış adeta madara olmuş bir durumdayken, ofsayt kokan bir ortadan gelen topu eliyle düzelten Henry, kendi milletini sokaklara döktüğü gibi koskoca bir ülkeninde hayallerini elinin tersiyle süpürüp attı.

2 resim arasında ki fark şudur ki; Maradona'nın gol atmak istemesi bile o maçı Arjantin'in alması için yeterliydi elle atmasaydı yine çalımlara dizip atardı, ama Henry eliyle o golü attırmasaydı büyük ihtimal bütün Fransa suskun suskun otururken İrlandalılar sokaklardaydı.

18 Kasım 2009 Çarşamba

Şaka Şaka!!!


Resimdeki futbolcu Inter'in genç yeteneklerinden Mario Balotelli.Geçenlerde bir açıklama yapmış.Küçükken tuttuğu takımın Milan olduğunu söylemiş.Bunu Milan'da bir rehabilitasyon merkezine engelli çocukları ziyarete gittiğinde oradaki engelli çocuklara söylemiş.Onları sevindirmek için mi söyledi yoksa gerçekten içinden geldiğimi konuştu bilemiyoruz ama Inter bu durumdan rahatsız olmuş ki hemen tepki göstermiş.Bu açıklamanın yanlış anlaşıldığını söyleyen kız kardeşi Cristina Balotelli bir açıklamada bulunmuş.Hani derler ya özrü kabahatinden büyük diye.Sanki öyle bir açıklama.Demiş ki "O sadece çocuklarla eğlenirken bu sözleri sarfetti. Ciddiye alınmaması gerek çünkü şaka yaptı. Çocukken Milan'ı tutuyordu, fakat şu an Inter'i seviyor ve orada çok mutlu".Söylediği şu cümleye dikkat çekmek istiyorum.Balotelli küçükken gerçekten Milanlıymış.Bu durum bakalım Inter tarafından nasıl yankı bulacak?Bir konuşma yapılacak mı?Aslında ben beklerim Inter-Milan arasındaki çekişmeyi görünce.Aslında bu gibi durumların normal karşılanması gerekirken aralarında büyük çekişme olan takımlar arasında olunca olay başka bir boyut kazanıyor.Örnek verecek olursak herkesin de bildiği gibi Emre Belözoğlu.Bakalım Inter nasıl bir tutum sergileyecek??

Yine Yeniden Aydınus


Bilindiği haftasonu önemli bir maç var.Bir derbi...Beşiktaş-Fenerbahçe.100 yıllık klüpler olan bu güzide iki takımın spor ahlakına yakışır şekilde mücadele ederek hak edenin kazanacağı bir maç olur dileğiyle başka bir konudan bahsetmek istiyorum.Her derbi öncesinde hep tartışma konusu olan hangi hakemin atanacağı.Her Beşiktaş-Fenerbahçe maçı geldiğinde belki isimler değişir.Farklı isimlerinde adı geçmesine rağmen hep bir isim sabit olarak adlandırılıyor.O hakem de Fırat Aydınus.İyisiyle, kötüsüyle, hatasıyla bu derbilerin altından kalkacak nadir hakemlerden biridir.Beşiktaşlı olmasına rağmen Beşiktaş-Fenerbahçe maçlarına atanmasından her zaman memnunumdur.Haklılığımı bu derbide de göreceğiz.
Daha fazla konuşmak yerine hakemliği boyunca Beşiktaş Fenerbahçe derbilerinde kaç maçta görev aldığına bakalım.


Tarih Maç Görev Organizasyon
06.Ara.97 BJK:2-3:FB 1.Yardımcı Hakem Paf ligi
30.Eki.04 BJK:2-1:FB Hakem Türkcell Süper Lig
18.Eyl.05 BJK:1-2:FB Hakem Türkcell Süper Lig
11.Nis.07 BJK:1-0:FB Hakem Fortis Türkiye Kupası
05.May.07 BJK:0-1:FB Hakem Türkcell Süper Lig
05.Ağu.07 FB:2-1:BJK Hakem Süper Kupa

Sezon Başlamadan Ferrari Kum Havuzunda Debelenmeye Başladı

Jenson Button Mclaren'de

McLaren, Raikkonen ile olan görüşmelerin çıkmaza girmesinin ardından büyük bir adım atarak Jenson Button'u kadrosuna kattı. 2003'te Bar-Honda'ya katılan İngiliz Pilot daha sonra adını Brawn GP olarak değiştiren takımda şampiyonluk yaşamıştı. Geçen sezon büyük bir maaş indirimiyle başlamış ve bu sezon için fiyat konusunda Brawn'la anlaşmaya çok uzak olduğu söyleniyordu zaten. Bu hamleyle Mclaren'de eski ortağı Mercedes'e büyük bir kazık atmış oldu, ayrılığın hemen ardından. Ayrıca Mercedes himayesindeyken gerçekleştirmesi imkansız olan İngiliz Milli Formula 1 takımı ütopyasınıda böylece gerçekleştirerek çift İngilizle doldurdu koltuklarını.

2 Şampiyon pilota sahip olmanın dez avantajını 2007 sezonunda görmüş olan Mclaren'in bu hamleyi yapmasıda ilginç bir durum. 2007 sezonunda hatırlanacağı gibi Mclaren Hamilton-Alonso ikilisini kurduğunda, Alonso yeni şampiyon olarak Mclaren koltuğuna geçmiş, Hamilton ise Mclaren'in büyük kozu şampiyonluğu domine edicek olarak lanse edilmişti. Bu koşullar altında rakiplerinden çok birbirleriyle yarışan 2 pilot şampiyonluğu resmen Raikkonen'e hediye etmişlerdi. Şu an kulislerde dolanan dedikodulara hakim değiliz ama uzun süredir şampiyonluk hayalinde yaşayıp, yıllar sonra şampiyon olan Button'un 2.pilot olmasının kendisine biraz dokunacağı aşikar.

Ayrıca bu transfer sonucu darbeyi yiyenler kesinlikle; Mercedes ve Raikkonen olmuş oldu. Mercedes elbette ki elinde ki para kaynağını kullanarak boşta kalan koltuğuna şampiyonluk adayı biri oturtacaktır fakat sezon sonunda yarış kazanamıycak bir takıma asla gitmem diyen Raikkonen, eğer F1de kalmak istiyorsa tükürdüğünü yalamak zorunda kalıcak gibi duruyor.

Hangi Akla Hizmettir!!!


Karin Melis Mey bildiğiniz üzere Dünya Atletizm Şampiyonası’nın son gününde Türkiye'ye bronz madalya kazandırdı.Elvan'ın sakatlanmasından sonra madalya ümitlerimiz tamamen bitmişken Melis Mey iyi bir performans göstererek uzun atlamada 6.80 derecesi ile 3. olarak yüzümüzü güldürmüştü.Türk bayrağıyla tur attığını görünce tüyletim diken diken olmuştu.Ama bizim öyle güzel federasyonlarımız var ki bu başarılı atlete gerekli desteği vermiyoruz.Şampiyonadan sonra verilen söze göre bir sözleşme imzalanması gerekiyor ama hala ortada sözleşmenin s'si yok.Tabi bu durumdan hem Melis hem de antrenörü Charley Stromenger şikayetçi.O kadar kızmışlar ki milli takımdan ayrılmayı düşünüyor.Başarılı bir sporcuyu elimizden kaptıracağımızın farkında olmayan Atletizm Federasyonu’nun savunması ise "şu anda kontenjanımız doludur." şeklinde.Bunu söyleyen genel sekreter Nihat Doker.Merak ediyorum o kontenjanı kiminle doldurmuş sayın Nihat bey.Bunu araştıracağım.Doğal olarak antrenör Charley Stromenger "ekmek" parası kazanabileceği bir yerde çalışmak istiyor.Zaten bazı ülkelerde hazırlıklıymış gibi hemen konuşmalara başlamış.Bunlardan bir tanesi de Avustralya Atletizm Federasyonu.Görüldüğü gibi eğer elimizi çabuk tutmazsak, hemen bir kontrat önermezsek elimizdeki madeni başkasına kaptıracağız ve onlar madeni işleyerek belki de zaferler kazanacaklar.Zaten kaç tane başarılı atletle temsil ediliyoruz ki şampiyonalarda.Bir elin parmaklarını geçmez.Bari bu sefer bu yanlıştan dönelim ve ülke sporuna en hayırlı işi yapalım.

17 Kasım 2009 Salı

Mahallenin Abisi Kıvamındaki Andre Dos Santos

Eskiden mahalle maçları yaparken, mahallede illaki bir futbol takımının alt yapısına yazılmış orada antremanlara flan çıkan, gelecek vaad etmese bile sonuçda ismi o takımın alt yapısıyla birlikte anılan abiler bazende arkadaşlar olurdu; işte Dos Santos'un Fenerbahçedeki durumu da aynı buna benzer. Mahalledeki o alt yapıda oynuyan şahıs, alt yapıda hangi mevkide oynadığına bakılmaksızın takımın hep kilit rolünde oynardı; bazen forvet bazen oyun kurucu 10 numara. Dos Santos'un ki de o hesap aynı, Brezilya milli takımının sol beki kendisi, ama Fenerbahçe'de genel olarak sol açık oynuyor. Aslında buraya kadar da sorun yok kendisi için çünkü Brezilya liginde oynarken alışık olduğu bir mevki sol açık. Ama asıl olay bundan sonra başlıyor, sol açığın yanı sıra bazı maçlar oyun kurucu mevkisinde bazen forvet arkasında oynadı direk ve deplasmandaki Steau Bükreş maçının son 15dksında ise forvet olarak gördü onu gözler.
Dunga kendisini uyarıyormuş, takımında sol bek oynamıyorsun açıkda oynuyorsun o sebeple defansif özelliklerin kaybolmaya başladı böyle giderse milli takım şansın zora girer diye. Ama kendisi hala mahallemizin abisi kıvamında takımın sol ve orta kesimindeki her bölgede forma giyiyor, zaten artık kendisini sol bek olarak başlamış olarak görsek bile orta sahanın gerisinde pek göremiyoruz. Çok çabuk kavradı Türk futbolunu ama böyle giderse basamak olarak gördüğü Türkiye'den Avrupaya zıplaması da, Brezilya Milli Takımıyla hayalleri süsleyen Dünya Kupası'nı kaldırması da zor görünüyor.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails