8 Temmuz 2010 Perşembe

Okul Açık C Blok Kapalı !

Yaptığı tribün karaografilerinin dışında, katıldığı sosyal projelerle de taraflı tarafsız herkesin takdirini kazanan 1907Unifeb, bundan sonra sosyal etkinliklerine devam edeceğini fakat tribün faliyetlerini durdurduğunu açıkladı.

1907Unifeb'in sitesinden yapılan açıklama metni:

Kurulduğu günden bu zamana, yola çıkmış olduğu "Fenerbahçe’nin Aydınlık Geleceği" olma parolasıyla Fenerbahçe camiasına farklı bir soluk getirmeyi amaç edinen ve hedefi doğrultusunda başarıyla ilerlediğine inandığımız derneğimiz; bulunduğumuz spor camiasında yetki sahibi kişi ve kurumların tamamen keyfi uygulamaları sebebiyle suçlu ilan edildiğimiz bir tribün ortamında bulunmaktan endişe duymaktadır. Önümüzdeki süreçte bu keyfi uygulamaların üniversite öğrencilerinden oluşan ve gelecek kaygısı taşıyan birliğimiz üyelerine yönelik bir tehdit oluşturduğunu düşündüğümüz için 1907 ÜNİFEB Yönetim Kurulu olarak tribün faaliyetlerimizi dondurma kararı almış bulunuyoruz.

Endüstriyel futbol çağında yerleştirilmek istenen anlayışta taraftarın gün geçtikçe pasifize edilmesi amaçlanmaktadır. Oysaki taraftar, oyunu yaşayan ve oyunun öznesi olmaya çalışan taraftadır, taraftır. Özne olmaya çalışırken gücünü karşılıksız sevgiden alır. Fenerbahçe bizim için "piyasa ekonomisinin bir nesnesi" değil "anılarımız ve hayallerimiz"dir. Salt kazanma arzusuyla değil karşılıksız bir sevgi ile bağlandığımız gerçekliktir. Oysaki endüstriyel futbolda karşılıksız hiçbir şey gerçekleşememektedir. Bu çelişkinin giderilmesi için sporda şiddetin önlenmesi adı altında çıkan bütün yasalar gerçekte "müşteri-seyirci" profilinin alt yapısını hazırlamak için kullanılmaktadır. Bizler bu ayrımın farkında olan ve hiçbir zaman bu mücadele içindeki piyonlardan olmayacağımızın özellikle altını çizen ve bu konunun derinliğinin herkesçe bilinmesi gerektiğine inanan, farkındalık yaratmaya çalışan bireyleriz.

Tüm bu bilgiler ışığında özellikle dikkat çekmek istediğimiz husus, ülkemizde sporun tüm paydaşlarının temsilcilerinin bulunduğu fakat sadece sporun ana öznesi olan taraftarın resmi bir ortamda temsilcisinin bulunmadığı, empatiden yoksun ve taraftara danışılmadan hazırlanan ve şu an yürürlükte olan 5149 sayılı Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine dair kanunun uygulamada yarattığı açmazlardır. Yasanın keyfi olarak uygulandığında kolluk kuvvetlerinin ve adli makamların elinde bize karşı kullanılabilecek bir koz olduğunu son dönemde yaşadığımız olaylarla daha iyi gözlemlemekteyiz. Somut bir örnek vermek gerekirse 4 Nisan 2010 tarihinde oynanan Fenerbahçe-Kayserispor maçında koridorda su almakta olan bir arkadaşımız, arkadaşına düşürdüğü gözlüğünü veren başka bir arkadaşımız ve daha da vahimi sadece üzerinde 1907 ÜNİFEB ürünü taşıdığı için göz altına alınan arkadaşlarımız olmuştur. Bu keyfi uygulamanın sonucunda gelinen son durum herkesin bildiği üzere Grup CK, Vamos Bien ve bizim üyelerimizin de içinde olduğu 14 arkadaşımızın spor müsabakalarından 6 ay men ve 1717 TL idari para cezasına çarptırılmalarıdır. Bu kararın tutanağı ise olayın en vahim yönünü oluşturmaktadır. İlgili yasanın 11. maddesi gereğince "Stada yanıcı, yakıcı, kesici madde sokmak ve müsabakanın seyrini etkilemek" suçundan dolayı arkadaşlarımız cezalandırılmışlardır. Bunun adı keyfiyet değildir de nedir? Kolluk kuvvetinin uygulamada göstermiş olduğu bu keyfiyet ileride ne boyutlara ulaşacaktır? Üzülerek söylemeliyiz ki bunun cevabını verememekteyiz.

Türk spor camiasının birçok yerinde kirlilik, kokuşmuşluk, yozlaşmışlık varken sorunun kaynağının sadece tribünler olarak lanse edilmesine anlam veremiyoruz. Bizler sporda şiddeti ve düzensizliği önlemeye yönelik yapılacak yasaların her zaman destekçisi olduk, olacağız. Ancak bu desteğimiz bu yasaların, salt amacı takımını desteklemek olan taraftarların temel hak ve özgürlüklerinin korunması çerçevesinde oluşturulduğu takdirde geçerlidir. Geleneksel taraftar kimliğimizi koruyacak, bu korumayı eşitlik ve özgürlük düzleminde yapacak; her şeyden önemlisi bu yasa hazırlanırken tribünleri dolduran biz taraftarların görüşlerini göz ardı etmeyecek olan bir yasanın ve bu yasayı o anki ruh haline göre orantısız inisiyatifler ile adil olmayan bir şekilde uygulamayan yasa uygulayıcılarının özlemi içindeyiz.

Endüstriyel futbolun etkisiyle, isteyerek veya istemeyerek, taraftarı tek tip müşteri prototipine sokmakta olan yönetim duruşundan da artık taviz verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Fenerbahçe gücünü halktan alan, taraftarıyla bir bütün halinde yaşayan bir sivil toplum örgütüdür. Tribün coşkusu bu camianın her zaman en büyük güç göstergesi olmuştur. Taraftarın, takımına desteğini en güzel şekilde verebileceği ortamların geçmişte olduğu gibi önümüzdeki dönemlerde de oluşmasını temenni ediyoruz. Taraftarı bir tehdit unsuru olarak gören zihniyetin, yerini taraftarı bağrına basan zihniyete bırakmasını derinden arzuluyoruz.

Ayrıca, taraftarı yönlendiren, taraftarların maruz kaldığı haksızlıklara karşı bir birlik oluşturulması gerekliliği aşikarken bunun öncüsü olacak ve tribüne sahip çıkacak grupların artık bütün taraftarları kucaklamalarını temenni ediyoruz. Özünde aynı amaca hizmet etmekte olduğumuzu daha sık hatırlamalarını istiyoruz. Kendimizi yıllar önce kabul ettirmiş olduğumuz Fenerbahçe tribünlerinde, 9 senedir dimdik durmaktayız. Artık kendi tribünümüz içinden gelen basit ve yakışıksız lekelemelerden sıkılmış durumdayız. Hedef ve değerleri doğrultusunda yürümekte olduğu bu yolda, 1907 ÜNİFEB hiçbir kişi veya kurumun etkisiyle sağa sola savrulmamış, her zaman kendi doğrularıyla hareket etmiştir.

Son olarak üyelerimize ve kamuoyuna belirtmek isteriz ki; bu kararla sadece tribün faaliyetlerimizi dondurmuş bulunuyoruz. Tribün haricinde, Türkiye ve KKTC’de 42 ilde bulunan 73 üniversitedeki örgütlenmelerimizle Fenerbahçe’ye farklı platformlarda katkı sağlamaya devam edeceğiz. Çünkü Fenerbahçe’nin geleceğine talip olan bizler için Fenerbahçe’ye katkıda bulunmak, bizim en büyük amacımız ve alışkanlığımızdır. Yıllar önce Okul Açık Tribünü’nde başlayan bu serüven münferit olarak olsa da aynı sevgiyle devam edecektir. Tribün faaliyetlerimizi dondurmamız; toplu olarak tribün organizasyonlarında bulunulmayacağı ve tribünlerde 1907 ÜNİFEB’i temsil eden herhangi bir sembolün yer almayacağı anlamına gelmektedir. Bahsetmiş olduğumuz sağlıksız koşulların giderildiği, gelecek güvenliğimizin keyfi ve orantısız güçlerce tehdit edilmediği koşullarda 1907 ÜNİFEB muhakkak ait olduğu yere; tribünlere geri dönecektir.

Saygılarımızla.

1907 ÜNİFEB - Üniversiteli Fenerbahçeliler Birliği

3 Temmuz 2010 Cumartesi

Kahraman? Emek Hırsızı?

Uruguay-Gana maçının 120+1. dakikasında yaşananlar resmen futbolun nasıl son dakikaya kadar çekişmeli, mücadeleli bir oyun olduğunun kanıtı niteliğindeydi. Yorgunluğunda etkisiyle iki takımdan biri dönüşü olmayan bir hata yapacaktı ve hatayı yapan Uruguay oldu, kullanılan serbest vuruşta kafalardan seken topta Appiah'ın volesini, Luis Suarez önce çizgide ayaklarıyla çıkarttı daha sonra seken topa vurulan kafayı çizgi üzerinde eliyle uzaklaştırdı.

Pozisyonun ardından suçunu bilen Suarez itiraz bile etmeden penaltı ve kırmızı karta boyun eğdi ve soyunma odasına doğru yola çıktı. Mutlak gol olucak pozisyonu çizgiden çıkartan Suarez böylece takımına 120+1 de bir şans daha vermiş oldu. Penaltıda topun başına gelen Gana'nın yıldızı Gyan topu dışarı atınca maç penaltılara uzamış oldu. Penaltılarda 2 tane penaltıyı bariz şekilde çok kötü kullanan Gana, 1 penaltı kaçıran Uruguay tarafından elenmiş oldu.

Turnuvayı kapatma pahasına takımına maçın son saniyesinde bir şans daha kazandıran Luis Suarez şu an ülkesi için bir milli kahraman statüsüne yükselmiş durumda. Semih son dakikada Hırvatistan ağlarına yolladığı topla nasıl ülkemizde yere göğe sığdırılamadıysa aynı durum şu an da Suarez için geçerli. Gana adına bakıldığında ise Suarez bir emek hırsızı çünkü Gana'nın bariz gol pozisyonunu eliyle çizgiden çıkarttı ve maçın berabere bitmesini sağladı. Fakat işte bu noktada futbolun kuralları işin içine giriyor, Suarez'in çizgiden çıkarttığı top çizgiyi geçmediği için zaten daha gol değeri kazanmamıştı ve hakem kırmızı kart, penaltı ile gerekli cezayı da kesmiş oldu. Ayrıca o saniyeden itibaren maçın kaderi Gana'nın elindeydi, fakat Gyan penaltıyı kaçırdı.

Futbol böyle bir oyun işte 1sn önce siz sevinirken rakibinizin oyuncusunu aptallıkla itham ederken, 1sn sonrasında rakibiniz kahramanken siz aptallıkla itham ediliyor olursunuz. Sonrasında ise elden gelen tek şey rakibinizi emek hırsızlığıyla suçlamak oluyor.

Dunga'nın İntiharı ve Hollanda Brezilya Maçı Üzerine

Konfederasyon Kupasında, izleyenlere güzel bir futbol sunan Dunga'nın Brezilya'sı, Dünya Kupası önceside en büyük favorilerden biriydi. Brezilya zaten tarihte katıldığı tüm turnuvalarda favoriler arasıda olduğu için aslında bu yadırganacak bir durum değildi. Dunga'nın Dünya Kupası öncesi, takımı için bahsettiği oyun düzeni ise; Avrupa'yı yakalayacak daha Avrupai bir oyun tarzıydı. Böylece önceki yıllarda gördüğümüz, teknik kapasitesi yüksek bayrak adamların bireysel şovlarıyla kazanılan maçlar yerine; sistemli, disiplinli bir Brezilya izleyeceğimizin haberini önceden almıştık.
Dunga daha takımı sahada göstermeden önce ilk şoku kadro seçimi ile yaşattı. Takımı hücuma dönük varyasyonlara sokabilecek yada tek başına maç çevirebilecek; Ronaldinho, Diego, Pato... gibi adamların hiç birini milli takıma çağırmadı. Bu kadro tercihi ile daha Afrika'ya ulaşmadan Maradona ile birlikte eleştiri oklarının hedefi haline gelmişlerdi. Zaten ilk başarısızlıklarında da bu tercihlerin başlarını ağrıtacaklarının da farkındaydılar.

Eskiden mottosu: en iyi savunma hücumdur olan, önde olduğu maçlarda bile hücum oynamaktan hatta önde olmasına rağmen ortasahadan oyuncu çıkartıp hücum oyuncusu almaktan çekinmeyen Brezilya ekolü, Dunga ile birlikte klasik Avrupa sistemi haline gelmiş olan savunmacı ortasaha ve önliberolar dünyasına dönmüştü.

Oyun sistemlerinde ki ilk eksik nokta Fildişi Sahili maçında kabak gibi ortaya çıktı. Brezilya 4-2-0-3-1 tarzı bir taktikle sahaya yayılmaya çalışmasıyla eski Brezilya'dan çok uzak bir görüntü çiziyordu.Hücum sırasında bile geride sürekli çakılı kalan oyuncular nedeniyle arkadan yeterli destek alamayan orta 3'lünün (Kaka-Robinho-Elano) yeteneklerine ve ilerde Fabiano'nun çırpınışlarına kalan gol umutlarıyla Brezilya akıcı bir oyundan çok aksak bir görüntü çiziyordu. Kanatsız bir sistem ve sürekli hareket halindeki 3 serbest forvet arkası şeklindeki diziliş kağıt üzerinde başarılı dursada oyun sisteminde bir türlü yeterli verime ulaşamıyordu. Bunun üzerine Elano'nun sakatlığıda eklenince Brezilya'nın sallantıda ki sistemi birden sekteye uğramış oldu.

Elano'nun sakatlığına ayrı bir parantez açacak olursak; Elano Brezilya için o mevkinin olmazsa olmazı değildi fakat serbest düzende, maç içinde; gerektiğinde kanatta, gerektiğinde merkezde, gerektiğinde ise forveti çiftliyecek adam pozisyonunda başarılı bir oyuncu. Eğer Dunga en azından bu mevkide oynatabileceği Ronaldinho, Diego gibi oyunculardan birini yedek klübesinde oturtuyor olsaydı sorun bu kadar büyümeyecekti. Fakat Elano'nun yerine forvet arkası-kanat mevkisine geçene Dani Alves o pozisyonda sürekli aksadı, arkadan top alıp öne taşımada sorunlar yaşadı. Ronaldinho'nun ölüsü bile o mevkide Alves'den daha etkili oynardı.

Ortasahası ikiye bölünük durumda olan ve bir türlü akıcı oyunla istediğini sahaya yansıtamayan Brezilya herşeye rağmen rakiplerini pek zorlanmadan eleyerek çeyrek finale kadar yükseldi. Buraya kadar gelmesinin en büyük sebebide geri 6lı. 4 defansın önünde Gilberto Silve ve Melo ile çift ön libero oynayan Brezilya, defansta sağladığı disiplinle en zayıf rakibine karşı bile süreki arkada 6 adam bekleterek rakiplerini durdurmayı başardı. Brezilya defansının araya atılan toplarda sorun çıkardığı belliyken bile uygun pozisyonlarda araya top atamayan rakipler sayesinde de sadece 2 gol yiyerek çeyrek finale gelmiş oldular.Çeyrek final eşleşmesi, Hollanda-Brezilya maçı, turnuvanın başından beri herkesin beklediği ayakta izlenebilcek kalitedeki maçtı. Her zaman hücuma dönük oyun yapıları ve dünyada total futbolun mimarı olarak gösterilmeleri ile herkesin gönüllerin şampiyonu olarak gösterdiği Hollanda; bu turnuvaya yine benzer bir mantalite ile gelmişti. Fakat daha önceki sistemden farklı olarak bu sefer ortasahayı biraz daha diri ve defansif tutmuşlardı ama yinede sistemlerinden ve seyir zevklerinden pek bişey kaybetmemiş durumdaydılar.

Diğer yandan Hollanda'yı taşıyan iki adam Sneijder ve Robben, Avrupada müthiş bir sezon geçirip dünya kupasına gelmişlerdi, fakat Brezilya'nın gol yollarındaki umudu olan orta 3'lüden Kaka sakatlıklar nedeniyle bir türlü düzenli forma giymemiş, Robinho uyumsuzluk nedeniyle kiralık olarak Brezilya'ya dönmüş ve Dani Alves'de sağ bekten bozma forvet arkası olarak sahaya çıkıyordu.

Bu şartlar altında başlayan maçta, ilk yarı tek kelime ile Brezilya fırtınası vardı. Dersine iyi çalışmış olan Brezilya, kanatlarda Robben ve Kuyt'ı ikili yardımlaşmalar ve kademelerle etkisizleştirip takımı Sneijder'e mahkum ettiler, ortasahada Sneijder'i de tehlikeli bölgelerde topla buluşdurtmamaya çalışarak Hollanda'yı hücum anlamında bitirdiler. Savunmada yaşanan sakatlıklar nedeniyle maça 36'lık Ooijer başlayan Hollanda'nın bu açığını değerlendiren Brezilya gölüde buldu.

2. yarının başlarında da film aynıydı. Hatta bu şartlar altında Brezilya 2. golü bulup, disiplini kaçırmazsa oyununu farkla süsliyebilecek anlayışada sahip gibi duruyordu. Fakat 53. dakikada Sneijder'in ortasında Melo ve Cesar'ın arasında yaşanan anlaşmazlık sonucu, Melo'nun kafasına çarpan top Brezilya ağları ile buluştu. Maça gelen beraberlik ile birlikte birden bütün dengeler altüst oldu.

Brezilya'nın oyun etkinliği azalırken, Hollanda yavaş yavaş istediği oyunu sahaya yansıtıp etkili olmaya başladı. Yenilen golden sonra takımının bozulan dengesine rağmen oyunun seyrini değiştirecek hamleyi bir türlü yapmayan Dunga, 2. golüde ağlarında gördü. Çalışılmış bir korner varyasyonunda, Sneijder rahat bir kafa vuruşuyla topu Brezilya ağlarına bıraktı.Zaten istediğini sahaya yansıtamadığı için stress altına girmiş olan Brezilya golüde yiyince sinirlenmeye başladı. 73. dakikada yere düşen Robben'e basan Melo kırmızı kart görünce Brezilya 10 kişi kaldı. Bu dakikalarda stresse giren ve 10 kişi kalan takımını rahatlatacak ve yeniden baskı kurmasını sağlayacak hamleyi bir türlü yapmayan Dunga, takımın daha da stresse girmesine sebep oldu. Son dakikalarda Hollanda'nın laubali bir şekilde harcadığı 1-2 pozisyon da golle sonuçlanmış olsa belkide Brezilyalı futbolcular ülkelerine dönmek için artık o kadar da hevesli olmuycakladı, fakat o atılamayan gollerden sonra Hollanda talihsiz bir gol yiyerek elenseydi de yıllarca konuşulacak bir hataya imza atmış olacaklardı.

Sonuç olarak yıllardır uyguladığı ekolü sadece ortasaha kurgusunu biraz daha defansif ve fiziksel olarak üstün bir şekle getiren Hollanda sisteminin meyvesini alırken, yıllardır taktik olarak en kötü halinde bile teknik oyuncularıyla fark yaratan Brezilya, Avrupalılaşma uğruna bir turnuvayı harcamış oldu.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails