Kaptan Arda, Tam Saha dergisine uzunca röportaj vermiş.Her konuda fikirlerini söylemiş.O röportajtan bazı kısımlarını yayınlayacağız.Bazı konularda dediğine katılmamak elde değil.
-Takımın başında artık Hiddink olacak. Uzun süren yeni teknik direktör arayışlarında senin içinden neler geçti? Hiddink'in gelişini nasıl yorumluyorsun?
-Ben o süreçte de ne düşündüğümü söylemiştim. Her zaman Türk hocadan yana oldum. Fikrimi söylediğimde "Bu Arda'nın haddine değil" dediler. Hayatında futbol oynamamış insanlar bu konuda fikir beyan ediyorsa, bu onlardan çok benim haddimedir. Ben bu Milli Takım'ın futbolcusuyum ve bu ülkenin Milli Takımı'nın başına geçecek teknik direktörün uyruğu hakkında söz söylemem kadar doğal bir şey olamaz. Steven Gerard ile Frank Lampard çıkıyor ve İngiliz Milli Takımı'nın başına kimin geçmesi gerektiğiyle ilgili isim söylüyor. Ben söyleyince "Arda'nın haddine değil" oluyor. Benim haddime değilse, hiç kimsenin haddine değil. Ben fikrimi söyledim, "Türk hoca olmasından yanayım" dedim. Çünkü duygular da önemli. Ama Hiddink kararına da saygı duyuyorum. Sonuçta Hiddink çok iyi bir hoca, kariyeri ortada. Umarım Milli Takımımıza çok faydalı olur.
-Türkiye'de genç oyuncuların üzerinde beklentilerin oluşturduğu bir baskı var ve sen bu baskı çemberini kırarak ufkunu açanlardan birisin. Ama her oyuncu için aynı şey söz konusu değil. Genç oyunculara yüklenen sorumluluğun ağırlığı hakkında neler söyleyebilirsin?
-Daha bugün yeni bir röportaj okudum. İsim vermeyeceğim ama bir altyapı sorumlusu, kendi altyapısında oynayan oyuncuyu eleştiriyor. 40 maç yenilmeyen bir Genç Milli Takımımız vardı. 1987 grubunda inanılmaz oyunculara sahiptik. Cafer Can, Mülayim, Uğur Uçar, Serdar Özkan, Gürhan Gürsoy, İlhan Parlak, Ergün ve içinde daha birçok oyuncunun bulunduğu 40 maç yenilmeyen o takıma bakıyorsunuz, bugün sadece 2-3 tanesi oynuyor, sadece 1-2 tanesi ilk on birde yer alabiliyor. Böyle bir yerde bütün suç çocuklarda mı?
Sorun nerede peki?
Sorun çocukların kişisel gelişimini sağlayamamakta. Onlara yardımcı olamamakta. O psikolojik dönemde, destekle beraber çıkmalarını sağlayamıyorlar. O çocuklar okullarında çok üst düzey eğitim görmüyorlar ki. Aile durumları da çok iyi olamayabiliyor. Biz İngiltere'de, Hollanda'da, Fransa'daki gibi büyümüyoruz ki. Dertlerle, sıkıntılarla büyüyoruz. Bu çocuklara yardım etmezseniz, kötü oynama fırsatı vermezseniz bu çocuklar çıkamaz. Fabregas Arsenal'deki ilk döneminde her maçında iyi mi oynamıştı? Açsın maç kasetlerini baksınlar. Bu çocuklara 10 maç versinler, eminim ki hepsi büyük takımların tümünde oynayacak kalitede.
Sen nasıl başardın?
Bunun birkaç sebebi var. Ailem ve yaşadığım tecrübeler çok önemli. Ama bir de Marcel Desailly'nin "kaptan" kitabını okumuştum. Bir genç oyuncunun yaşadığı bütün sıkıntıları anlatıyordu. O kitap beni bir çıkış noktasına itmişti. Her futbolcunun böyle zorluklar yaşadığını ve bu zorlukları yenenlerin çıkış yapabileceğini öğrenmiştim. Tabii bir de Fatih Terim'in, Hagi'nin, Manisaspor'da Ersun Yanal'ın katkıları var. Geri dönüşümde Gerets'in şans vermesi ve benim o şansı ilk seferinde iyi kullanmam var. Belki o ilk şansı iyi kullanamasaydım ben de bugün olmayacaktım. Bu ülkede çocuklar böyle kayboluyor işte. Ama sorarsanız hep hocalarımız haklı. Hepsine saygım sonsuz ama öyle bir şey yok. Çok yetenekli çocuklar göz göre göre gidiyor. Kaç tanesi çocuklara özel antrenman yaptırmış? Kaç tanesi çocuklara mental bir antrenman yaptırmış? Kaç tanesi çocuklar için bir psikolog getirmiş? Kaç tanesi tahtada 1 saat boyunca pozisyonunu, oyununu anlatmış?
Baskı altındaki genç oyuncu sosyal hayata katılmak ve kendini kişisel olarak geliştirmek konusunda böylesine sağlıksız bir ortamda ne yapabilir?
Asıl mesele bu zaten. Çocuklar sosyal hayatlarını geliştirmedikleri için kendilerini sahaya da yansıtamıyor. Çünkü özgüvenleri eksik kalıyor. Sanat önemli, dizi oyuncuları önemli ama futbolcular bu halkın en önemli figürleri. Çünkü bu ülkede herkes futbol konuşuyor, futbolla yaşıyor. Bu derece önemli bir aktivitenin figürü olan 17-18 yaşındaki oyuncular sinemaya gitmeli, kız arkadaşıyla gezmeli, izin gününde gece hayatına da gitmeli. Ha, çok alkol alıyorsa uyarırsınız. Eğer oyuncu yaşayamazsa olmaz. Ben senede 50 maç oynuyorsam insanlar buna saygı duymalı. İyi oynamış, kötü oynamış önemli değil. 50 maç sahaya çıkmak dile kolay. Demek ki ben futbola aşığım, Galatasaray'a çok aşığım. Birinin bunu anlayamaması için kör olması lâzım. Arkadaşlarım doğum günümle ilgili bir DVD hazırlamış, annemin de görüşlerini almışlar. Annem "Yani" diyor, geveliyor, "Oğlum Galatasaray'ı çok seviyor" diyor, düşünüyor, "Ya her şeyi Galatasaray oğlumun" diyor. Annem bunu anlatmak istiyor. Yani ben böyle bir adamsam, futbola âşıksam, kıyafetimi çek koy, ama saatlerce programında eleştirme. Bu çocuğun annesine, babasına, kız arkadaşına lâf söyleme. Bu çocuk da insan. Ben insanların ailesiyle, kız arkadaşlarıyla ilgili konuşuyor muyum?
Takımlarımızın uluslararası alanda belli bir noktaya kadar gelip orada tıkandığını görüyoruz. Bu tıkanma sence nereden kaynaklanıyor?
Dediğim gibi, 90 dakika iyi oynuyorsunuz ama bir anlık konsantrasyon hatasından golü yiyorsunuz. Mesela Atletico Madrid maçında taçtan gol yedik. Siz istediğiniz kadar penaltımızı vermediler diye feryat edin. Adamlar taçtan, kornerden gol yemiyor. Siz böyle gol yerseniz elenirsiniz. Ben inanıyorum ki Uğur Uçar çok iyi bir defansif oyuncu, Sabri Sarıoğlu, Gökhan Gönül, Hakan Balta da öyle… Caner'i sol bek oynatamıyoruz. Bu kadar müthiş bir sol ayağı sol bek oynatamıyoruz. Neden? Çünkü bilgi eksikliği var. Caner'in nasıl bir kumaşı var biliyor musunuz? Topa nasıl vuruyor biliyor musunuz? Her topa vurduğunda 5 dakika onu seyrediyorum. Ama nasıl oynayacağını bilememek gibi bir sorunu var. Bunu en başta da kendim için söylüyorum. Bu konuda Ayhan Akman çok iyi bir örnektir.
Herkesin işini yapması gerektiğinden söz ettin. Statlar konusunda topu yöneticilere attın. Futbolumuzun gelişmesi için başka kimler mesleğini iyi yapmalı?
Futbolu da iyi yorumlayan insanlara ihtiyaç var. Rıdvan Dilmen iyi yorumluyor mesela. Futbolu çok iyi bildiğini hissediyorsunuz. Onu arayıp konuşuyorum. Hakan Şükür de iyi yorum yapıyor, onunla da konuşuyorum. Zeki Çol, Ömer Üründül de iyi yorumluyor. Futbolcunun psikolojisinden anlıyorlar. Ben onların hiç kimsenin kıyafetine bir şey söylediğini duymadım, hep futbolu yorumladılar. Bir Banu Yelkovan, bir Kanat Atkaya iyi yorum yapıyor. Onları izlediğinizde ya da okuduğunuzda farklı bakış açıları yakalayabiliyorsunuz. Birileri ülke futboluna katkı yapacaksa böyle yapmalı. NTV'de "Yenilsen de yensen de" diye bir program var, taraftarlar katılıyor. Ama oraya gelen taraftarlar da çok bilinçli. Onları dinlemek de hoşuma gidiyor.
Herkes artık "Arda Avrupa'ya gitsin" diyor. Senin gelişimin açısından da bu önemli bir aşama olacak gibi görünüyor. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Şartlar oluşunca gitmek istiyorum. Yani şampiyon olduğumuz zaman gitmek istiyorum. Galatasaray taraftarı da beni orada görmek ister. "Bizim çocuğumuz Avrupa'da oynuyor" düşüncesi onlara da gurur verir. Burukluk olacaktır belki ama ben 90 yaşıma da gelsem yine Galatasaray taraftarıyım. Gitmek istiyorum çünkü bu ülke şartları beni çok zorluyor. Çok üstüme geliyorlar, sıkıyorlar, keyfimi kaçırıyorlar. Ben gülmeyi, eğlenmeyi, yaşamayı seven bir adamım. Belki Avrupa'da başaramayacağım ama denemek istiyorum. Buna şu anda gücüm de imkânım da yeteneğim de var. Ben bunu yapacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder