19 Nisan 2010 Pazartesi

21 + Alex = 1-0

Bursaspor'un cuma günü Gaziantep'i 2-0 yenerek, puan farkını açması derbiye çok farklı anlamlar yüklenmesine sebep oldu. 2 takımında oyuncuları ve teknik ekibi Kadıköy'de kaybedilecek puanların şampiyonluk yarışında büyük ölçüde havlu atmak demek olacağının farkındaydı. Derbinin de bunun ışığında sert ve çekişmeli geçeceği zaten beklenen birşeydi.
Maçtan önce Kadıköy'de Fenerbahçe tribünleri son derece konsantre olmuş ve olası bir hatanın faturasının şampiyonluğun kaybı manasına geleceğini bilmelerinden dolayı olsa gerek, normal bir derbi maçta yaşanacak tatsızlıkları, yaşatmadılar.

Maçla ilgili bişeyler yazmadan önce şunu belirtmek lazım ki; hakem belirli hatalar yaptı, bazıları ufak tefek bazıları büyük. Maç içinde çirkefleşen, futbol ahlakına yakışmayan hareketler yapan futbolcular oldu. Fakat bunlar zaten her köşede yazılıp, çizildiği, hatta günlerce yazılıp çizileceği için bende aynı şeyleri yazmaya gerek görmedim.

Maç boyunca iki takımda hem kendi karakteristik özelliklerini sahaya yansıtmaya çalıştı hemde Süper Lig'in karakteristiği olan sert, fizik gücüne dayalı oyunda ön plandaydı. İki takımında bu sert, birebir oyununda farkı yaratan ise, geldiği günden beri fiziksel olarak zayıflığı eleştirilen Alex oldu. Daha santrada ayağına gelen toğu hemen Beşiktaş yarı alanında taca atarak, takımının rakip yarı sahaya yayılmasını ve topun rakip sahada kalmasını sağladı. Zaten bu hamlenin hemen ardından daha 2. dakikada Mehmet Topuz'un pasını ceza sahası dışından güzel bir şutla kaleye göndererek, santradan sonra ayağına gelen ilk topu gol yaparak farkını göstermiş oldu.
İlk yarı topu sürekli rakip yarı sahada tutmaya çalışan, üst üste gol pozisyonlarına giren rakibine karşı daha diri bir görüntü çizen Fenerbahçe, kaçırdığı pozisyonları değerlendirebilse bugün çok farklı şeyler konuşuluyor olabilirdi. Önce Guiza topu resmen boş kaleye yuvarlayamadı, ardından Alex altı pas içinde şut çekmek yerine topu Guiza'ya yuvarlamak isteyince Rüştü'ye takıldı. Bu dakikalarda ise Beşiktaş tamamen Bobo'ya bağımlı oynuyordu; Bobo'ya at Bobo topu ilerde tutsun o sırada ortasaha rakip yarı alana geçsin takım hücuma çıksın, fakat önde basan ve ortasahasıyla yakın oynayan Fenerbahçe defansı, Beşiktaş'ın bu planına izin vermedi.

İkinci yarı iki takımda yine klasikleşmiş ikinci yarı taktikleriyle oyuna başladılar, Beşiktaş ilk yarı durdurup 2. yarı vururum mantalitesini uygulayarak, 1-0 geride olması sebebiyle risk alarak yüklenmeye çalıştı. Fenerbahçe ise 2. yarının ilk 10-15 dakikası oyunu yine yarı alana yıkma çalışmalarına devam etti, fakat daha sonra en güvendiği yeri savunması olduğundan, geri çekildi ve ilk yarıda Beşiktaş'ın uyguladığı taktiğe benzer bir taktikle tek adam, Guiza, üzerinden hücuma çıkmaya çalıştı. Fakat Guiza, Bobo gibi top tutan bir oyuncu olmadığından dolayı ilerde kalmakta zorlandılar.
İkinci yarı, ilk yarıya göre kısmen daha zevksiz bir yarı oldu, fiziksel mücadele hat safhaya ulaştı, futbolun seyir zevki düştü. Bu dakikalarda yüklenmeye çalışan Beşiktaş, penaltı kazandı. Tartışmalı olayların olduğu penaltı atışında Volkan, Sevilla maçı formundan birşey kaybetmediğini gösterircesine penaltıyı kurtardı. Bu dakikalardan sonra ise maçta hiç birşey olmadı, hele art arda kırmızı kartların çıktığı son 10dakika hatırlanmaya bile değmez.

İki takımıda taktiksel olarak inceleyecek olursak;

Önce Beşiktaş'tan başlıyalım.
Mustafa Denizli, sakat oyuncularından arındırdığında elinde olan bütün oyuncuları kadroya koymuş gibi bir görüntüyle çıktı derbiye. Fakat zaten Ernst ve Toraman'ın oynadığı bir ortasahaya birde Fink'i yerleştirip hem sadece defansif yönü olan oyunculardan bir ortasaha kurmuş olmanın yanı sıra yabancı hakkınıda doldurmuş oldu. Toraman'ı Alex'e kilitlemek adına, libero gibi kullandı fakat Toraman daha ilk pozisyonda Alex'i marke etmeyince top ağlara gitmiş oldu. Maça tek hücum oyuncusu Bobo ile çıkıp onun tutacağı toplarla rakip yarı alana yığılma düşüncesi ise modern futbol anlayışından uzak ve takımı fazlasıyla yoracak bir hamleydi.
Aslında taktiklere ilk baktığımda aklıma gelen şu olmuştu; Beşiktaş'ın amacı ilk yarı kapanıp, top çevirmeye çalışan rakibini yormak, ikinci yarı oyuna hızlı hücum oyuncusu sokup kontradan golü bulmak herhalde. Fakat daha 2. dakikada golü yedikten sonra, topu rakip yarı alana taşıyamadıkları için çok zorlu anlar yaşadılar, gölü atmış olmanın rahatlığında ki rakibin ise kendisini fazla zorlamasına gerek kalmadı.


Fenerbahçe'nin taktiğine bakacak olursak.
İdeale yakın 11'i ile sahadaydı Fenerbahçe. Alex'in markaj altında olacağının farkında olan Daum'un Vederson yerine Özer tercihi, eğer Özer gününde olsaydı maça direk olarak etki edebilecek hamleydi. Fenerbahçe bu sene alışıla gelmiş olan, oyunu rakip yarı alana yıkıp golü bulduktan sonra, defans önüne çekilip Alex ve Guiza ile hucüma çıkma denemesini bu maçta da uygulamaya çalıştı fakat Beşiktaş'ın kalabalık defans hattı ve Guiza'nın top tutamaması nedeniyle son dakikalarda oyunu kendi alanında kabul etmek zorunda kaldı.


Maçta hakkında iyi şekilde konuşulup övülecek 3 oyuncu vardı bana göre:
Galatasaray derbisinde Keita'nın şutunu çıkartıp 3 puanda büyük rol oynayan Volkan, bu maçta da penaltıyı kurtararak yine büyük rol oynadı.
Sakatlığı nedeniyle ameliyat olması gerekmesine rağmen derbiye çıkıp 90 dakika boyunca durmayan Gökhan Gönül, zaten Daum'da maçın adamı olarak onu gösterdi.
Futbolun sadece fizik gücüyle, sağa sola koşarak değil, doğru zamanda doğru yerde olmanın çoğu zaman yettiğini ve oyun zekasının önemini her zaman kanıtlayan Alex.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails