22 Eylül 2010 Çarşamba

Çekilin Yolumdan

Direğe Dikkat

Neymar Yoksa, Sen de Yoksun

Brezilya futbolunun yükselen yeni değeri ve pek çok Avrupa klübünün gözdesi Neymar, bu sefer attığı gollerle yada adının geçtiği transfer haberleriyle değil; teknik direktörü kovdurmasıyla gündemde.

Geçtiğimiz haftalarda; Neymar, teknik direktör Dorival Junior, kaptan Edu Dracena ve bazı takım arkadaşlarına hakaret ettiği gerekçesiyle para cezasına çarptırılmıştı. Fakat bu cezalara rağmen, disiplinsizliği devam eden Neymar'ı, Dorival Junior önümüzdeki haftasonu oynanacak maçın kadrosuna almayınca; yönetim teknik adamdan Neymar'ı oynatmasını ister. Dorival ise bu isteğe karşı gelerek Neymar'ı kadroya almayınca kapı dışarı edildi. Böylece Santos, teknik direktör karşısında genç yeteneğini korumuş oldu. Geçmişte bunun en büyük örneğini; PSG'de oynarken teknik direktörü kovduran, ertesi sezon da Barcelona'ya transfer olan Ronaldinho'da görmüştük.

18 yaşında olmasına rağmen disiplinsiz ve egoist tavırlarıyla dikkat çeken Neymar'ın başı bu hareketleri nedeniyle çok ağrıyacak gibi duruyor. Sezon başında Chelsea'nin teklifini, daha Avrupa'ya gitmeye hazır olmadığı, en az bir sezon daha Santos'da kendisini geliştirmek istediği, için reddetmişti.

20 Eylül 2010 Pazartesi

Ujfalusi'ye İnanmak Güç


Aslında bu görüntüyü daha fazla gösterip içimizin burkulmasını istemezdim ama Ujfalusi bazı açıklamalarda bulunmuş.Bir yandan açıklamayı okuyun diğer yandan da Marca gazetesinin ilk sayfasındaki fotoğrafa bakın.

"Messi'den özür dilemek istiyorum. Benim amacım onu sakatlamak değildi. Ben topla oynamak için hamlemi yaptım ama Messi'nin bacağına müdahale edebildim. Kötü bir müdahale oldu, ama amacım onu sakatlamak değildi. Dün bu mümkün değildi, ama bugün Agüero'dan Messi'ye bir özür mesajı göndereceğim"

Ujfalusi

O Anlar # 36

Bayern Münih 6 dakikada Basler'in attığı golle, 90. dakikaya 1-0 önde girmişti; fakat futbol 90 dakikadır ve hakem son düdüğü çalana kadar maç bitmez kuralının en acı örneğine tanık oldu. 90+1'de Sheringham'ın attığı golle maçı 1-1'e getiren Manchester United, 90+2'de Ole Gunnar Solskjær'in attığı golle maçı son dakikada 2-1'e getirerek Nou Camp'da gülen taraf oldu.

İbrahimovic'in Irkçılığa Karşı Görüşü?




İbrahimovic'in takım arkadaşına attığı tekme günlerce konuşuldu.İbra'nın ne amaçla bu hareketi yaptığını kimse anlayamadı.Şakalaşma olmadığı takım arkadaşının yüz ifadesinden belli oluyor.İbra'nın ırkçı hareketleri demiyeyim de o yönde anlaşılacak ilk hareketi bu değildi.İnter'de oynadığı yıllarda Fiorentina maçında attığı frikik golünden sonra İbra kendisini kutlamak için sırtına çıkan Muntari'yi üstünden atma girişiminde bulundu.Daha sonra Maicon geldi gol seviincini paylaşmak için ama İbra Maicon'u da iterek kendinden uzaklaştırdı.Bu hareketlerinden sonra yanına gelen "beyaz" arkadaşlarının tebriklerini kabul etti.Şimdi İnter'de yaşanan bu olayla Milan'da yaşanan bu olayı üst üste koyduğunuzda bazı anlamlar çıkartabiliriz gibime geliyor.Fiorentina maçındaki görüntüleri videodan izleyebilirsiniz.İzledikten sonra yorumu size bırakıyorum.

Ujfalusi, Messi Avında

Messi'nin 1 gol 1 asistiyle, Barcelona'nın Atletico Madrid'i 2-1 yendiği maçın uzatmalarında; Messi, Ujfalusi'nin sert müdahalesiyle yerde kaldı. Bileğine aldığı darbe nedeniyle, 15-20 gün civarında sahalardan uzak kalması bekleniyor, net sonuç yarın çekilecek MR sonrasında belli olacak.



17 Eylül 2010 Cuma

Eline Sağlık Nurcan

Antalya'da düzenlenen Dünya Halter Şampiyonası'nda 48 kiloda mücadele eden sporcumuz Nurcan Taylan silkmede 121kg kaldırarak Dünya Rekoru kırdı.

Koparmada da 93kg kaldıran Nurcan, bu dereceleriyle Şampiyona'yı 3 altın madalya alarak bitirdi.

İbrahimovic, Şaka? Irkçılık?

Zlatan İbrahimovic'in Milan'a transferinin yankıları hala sürerken, antremanda takım arkadaşı Strasser'e attığı tekme yeni tartışmaları da beraberinde getirdi.
İbrahimovic'in gereksiz yere attığı bu tekme, tamamen şakalaşmak amaçlı mıydı, yoksa özellikle siyahi olan Strasser'e mi vurmuştu. Daha öncede saha da sevincini özellikle beyaz arkadaşlarıyla paylaştığına tanık olduğumuz İbra için yeni bir tartışma daha başlamış oldu.

Ustaya Saygı : Alessandro Del Piero

Şike skandalının ardından, düştüğü Seri B'den çıktıktan sonra bir türlü toparlanamayan Juventus'da yıllara rağmen değişmeyen tek şey : Del Piero
Takımı, Lech gibi güçsüz bir ekip karşısında bile 0-2 geriye düşmüşken, hala mücadeleyi bırakmayan Del Piero, 68. dakikada attığı şapka çıkartılası golle takımını 3-2 üstünlüğe taşıdı. Yine de Juve'de sular durulmuyor, maç Torino'da olmasına rağmen 3-3 beraberlikle sonuçlanarak hüsran yarattı.

Kurtardım Sanmak

Hamilton İçin Tarih Tekerrür Mü Edecek?

2007 sezonunun başında; McLaren'in gözbebeği Kimi Raikkonen, McLaren'in sürekli olarak mekanik sorunlarla karşılaşması nedeniyle bir türlü şampiyonada tam iddalı duruma gelememesi nedeniyle Ferrari'ye kaçtı ve O'nun oturduğu boşalan koltuğa da McLaren'in pilot yetiştirme akademisinden çıkan, Gp2 şampiyonu Lewis Hamilton oturur.
Çaylak Lewis ilk sezonunda, katıldığı ilk 9 yarışta art arda podyuma çıkıp 2 de galibiyet alarak tüm dikkatleri üzerine çeker. F1'in ilk çaylak şampiyonu olmak, O'un için hayal olmaktan çıkıp gerçeğe dönüşmek üzeredir. Sezonun son 2 yarışına girildiğinde şampiyon olması için sadece 4 puan alması yeterlidir, yani herhangi birinde 5. olması.
Sezonun sondan bir önceki yarışı olan Çin Grand Prix'inde lider gitmesine ve kendisine 5.liğin bile yetecek olmasına rağmen temposunu düşürmez, pite girerken ıslak zeminde aracının kontrolünü kaybeder yavaşça çakıl havuzuna doğru kayar. Islak olan çakıl havuzundan aracını çıkartamayan Hamilton için yarış bitmiştir. Temposunu azıcık düşürüp kontrollü gitse, en kötü ihtimalle 2.-3. bitireceği yarıştan 0 puan alır.
Sezonun son yarışı olan Brezilya Gp'nin McLaren'in karakteristiğine uymaması ve Hamilton'unda yarışın başında ufak bir arıza yaşayım sıra kaybetmesi şampiyonluğuna mal olur.
2010 sezonu geçen haftasonu yapılan Monza Gp'ye kadar genelde McLaren, RedBull kapışması içinde geçti fakat Ferrari Monza'da aldığı kritik 2 podyumla yeniden şampiyonada iddalı konuma geldi.
Monza Gp öncesi bilinen tek bir şey vardı; şampiyonanın en güçlü adayı olan RedBull'a en uygun olmayan pist Monza'ydı ve Monza'dan sonraki 5 pist RedBull'un daha uygun olduğu pistlerdi. Yani Monza'ya şampiyona lideri olarak gelen Lewis Hamilton'un Monza'dan mümkün olduğunca çok puan çıkartıp arayı açması lazımdı ki kalan yarışlarda RedBull'dan az puan alsa dahi şampiyonadan kopmasın.
Yarış RedBull'lar açısından beklendiği gibi oldu, üst sıraları zorlamaktan çok uzaklardı. Fakat Hamilton için yarış sadece 30sn sürünce, RedBull'lar aldığı kötü sayılabilcek derecelere rağmen arayı kapamış ve öne geçmiş oldular, Ferrari'de şampiyonaya ortak olmuş oldu.
Halbuki Hamilton yarışa iyi başlamış ve bir anda kendisini Massa'nın vites kutusunda 3.lük mücadelesinde bulmuştu, Ascari şiganına yaklaşırken acemice bir hamleyle viraj içinde kalmasına rağmen Massa'nın arka lastiğine temas edecek kadar yaklaştı ve Ferrari'nin arka lastiğine temas eden ön süspansiyonu kırılan Hamilton, dümdüz giderek kum havuzunda soluğu aldı.

Lewis Hamilton, 2007'den sonra yine şampiyonluk için kritik öneme sahip bir yarıştan, basit hatalar nedeniyle, eli boş dönmüş oldu ve kendisinin de yarıştan sonra ifade ettiği gibi artık şampiyonluk aşırı zor bir hale geldi.
Sezonun kalan 5 yarışında müthiç bir mücadele bizleri bekliyor; bakalım kim şampiyon olucak?
Pistine en hızlı aracı olmasının yanı sıra en sorunlu aracı olan RedBull mu?
Bir türlü istikrarı yakalayamayan Ferrari mi?
Basit hatalar nedeniyle sezon başından beri kritik puanlar kaybeden McLaren mi?

16 Eylül 2010 Perşembe

Mutluyum,Gururluyum,Şaşkınım,Üzgünüm


Evimizde düzenlediğimiz 2010 FIBA Dünya Şampiyonası sonrası duygularım mutluluk, gurur, şaşkınlık ve üzüntü...

Neden mutluyum?

Çünkü Türk spor tarihinde aldığımız en büyük ünvanı ülkemizde aldık.Bir daha yaparbilir miyiz bilemem ama bu başarıyla birlikte belli bir düzeyde kalmamız gerekiyor.

Neden gururluyum?

Turnuva boyunca basketbol kamuoyu Amerika'yı yenebilecek tek takımın Türkiye olduğunu söylemelerinden dolayı gururluyum.Bunun yanında bir daha göremeyeceğimiz ABD-Türkiye finalini gördüğüm için gururluyum.

Neden şaşkınım?

Bunun üstüne çok konuşuldu, yazıldı.Herkes farklı açılardan bakmaya çalıştı.Ben de bu konuda birşeyler yazmak istedim.Turnuva öncesi takımımızdan büyük bir başarı beklenmiyordu.Açık konuşalım.Hele ki hazırlık maçlarına baktığımızda.Grup maçlarına iyi başladıktan sonra üstüne bir de Yunan galibiyetini eklediğimizde bir anda kendimiz yaarı finale giden kolay bir yolda bulduk.Fransa'dan biraz çekinsek de iyi savunmamızla birlikte alnımızın akıyla sahadan galibiyet ayrıldık ve artık çeyrek finaldeydik.Slovenya maçında da devam eden o inanılmaz savunmamızla Slovenleri adeta perişan ettik ve bu maçı hayatları boyunca unutmamalarını sağladık.Maç sonuna geldiğimizde doğal olarak sevinç vardı.Maç sonu NTVSPOR'u izlerken Irmak Kazuk mikrofonu Hidayet'e uzattı ve Hidayet o meşhur "maddi manevi" ile başlayan cümleyi söyledi.o an ilk aklıma gelen Hidayet'in hem kaptan olması hem de yaşı itibariyle takımın abisi durumunda olması sebebiyle genç takım arkadaşlarını havaya sokmak ve motive etmek amacıyla söylediğini düşünmüştüm.Aklımda federasyonun siz başarılı olun ne isterseniz vereceğiz şeklindeki bir söylemde bulunacağını gibi bir düşünce yoktu.Sırbistan maçından sonra öğrendik ki çoktan verilecek primin miktarı konuşulmuş, kararlaştırılmış.Üstüne bir de Hidayet'in Sırbistan maçı sonrası "maddi manevi" demesi bana göre kötü bir görüntü idi.Ben isterdim ki final maçından sonra prim konuşulsun, oyuncuların primi düşünmeleri engellesin.

Neden üzüntülüyüm?

İlk neden ponpon kızlara izin verilmemesi durumu.Federasyon bir açıklama yapmış:"Gruptaki sıralamanın büyük ölçüde belirleneceği ve takımımızın elde edeceği başarılı sonuçların sıçrama noktası olmaları açısından hayati önem taşıyan Rusya ve Yunanistan müsabakalarında; seyirci konsantrasyonunun bozulmaması ve taraftarlarımızın takımımıza verdikleri önemli desteğin sekteye uğramaması adına Federasyonumuz, FIBA’ya bilgi vermek kaydıyla, dans ve gösteri ekiplerinin söz konusu müsabakalarda sahne almamasını sağlamıştır."Bu açıklama beni tatmin etmedi.Şu soru aklıma geliyor.Madem FIBA'ya habaer verdin, FIBA neden ceza kesti?Federasyon'un dediğini kabul ettik diyelim.Ya Bakan'ın söyledikleri bu kararı savunayım derken iyice saçmaladı.

İkinci neden madalya töreninde Başbakan ile Cumhurbaşkanı'n ıslıklanması ile ilgili olarak Bakan'ın söyledikleri.Şimdi ıslıklamayı haklı bularbilirsiniz ya da ne gereği var sonuçta spor bu diyebilirsiniz.Hiç itirazım olmaz.Sonuçta birini protesto etmek bir insanın en doğal hakkı ama bu haklarını kullananlar için terbiyesiz, sizinle görüşeceğiz gibi lafların edilmesi en az Başbakan'a ve Cumhurbaşkanı'na yapıldığını düşündüğünüz şey ,artık ismini siz koyun, kadar şey oldu.

Üçüncü neden ise basketbolcularımıza verdiğimiz primi devşirmede olsa atletizmde ülkemizi başarıyla temsil eden Abeylegesse ve Bekele'ye dünya şampiyonasında şampiyon olmalarından dolayı en az basketbolcularımız kadar hakediyorlar.İşte bu durumda ben burada başka şeyler ararım.Sporun içine siyaset karışmasın deriz ama bu olayla sanki spor ile siyaset iç içe girmiş gözüküyor.

9 Eylül 2010 Perşembe

İyi Bayramlar


Bayram sabahının çoşkusu,
Demli bir çayın sıcaklığı,
Bayram şekerinin damak tadı,
Her zaman evinizde,
Her zaman içinizde olsun.
İyi bayramlar.

6 Eylül 2010 Pazartesi

Sıradaki Rakibimiz Slovenya


2010 FIBA Dünya şampiyonası'nda emin adımlarla yolumuza devam ediyoruz.Yeni Zelanda beklenirken Fransa'nın gelmesi herkesi biraz tedirgin etti.Çünkü muhtemelen bizler ve özellikle teknik ekip Yeni Zelanda takımıyla ilgili notlar tutmuştur.O yüzden Fransa'nın gelmesi oyuncular üstünde gerginlik oluştumuştur ki bu da normal.Bu gerginliği maçın başında hemen hissettik.Hücumda ve savunmada maçın ilk dakikalarında biraz zorlandık ve açıkcası maçın başında bu durum beni tedirgin etti.O tedirginliği üstümüzden attıktan sonra özellikle Ömer Onan ve Kerem Tunçeri'nin topa yaptığı baskıya bir de Hidayet'in sorumluluk almasıyla bir anda Milli Takımımız öne çıktı.Tanjevic'in başarıyla uygulattığı alan savunması Fransa'yı epey zorladı.Önemli oyuncularının olmaması özellikle oyun kurucu pozisyonunda tamamen atletik özelliklerini kullanarak hücum ribondlarını kovalama ve üçlük çizgisinin gerisinden atacakları şutları akıbetine göre oynayan Fransa'nın yapacağı birşey kalmadı.Fransa kilitlenince Milli Takımımız aradaki farkın da etkisiyle rahat bir oyun oynadı ve çeyrek finale çıkmayı başardı.Çeyrek finale çıkarken de ilk beş oyuncumuzu 4.periyotun tamamında dinlendirdik ki bu daha önemliydi.



Maçtaki tedirginliğimizi atmamızda Hidayet'in rolü çok büyük.şu ana kadar beklenen performansı gösterememişti.Hücumdan bahsediyorum.Oyunda diğer işleri yapsa da bir maçta Hidayet'in hücum performansına ihtiyacımız olacaktı.Açıkcası bu ihtiyacın bu maçta çıkacağını sanmıyordum ama takım biraz bocaladığından Hidayet sorumluluk almak gerektiğine karar verdi ve gerekli katkıyı yaptı.Hidayet'in birşeyler yapacağı ilk periyotta kaçırdığı turnikeden belliydi.Çünkü Hidayet bundan önceki potaya gidemiyordu.Ama dün topu aldı ve güçlü bir şekilde potaya gitti.O anda dedim ki tamam Hidayet bu maçı alır.Sonuç ortada.25 dakika 6/10 saha içi isabetiyle 20 sayı, 4 ribond ve 3 asist.Teşekkürler Hidayet.Aynı performansı Slovenya maçında da bekliyoruz.Zira Fransa maçından daha gerekli olacak bu performans.


İhsan Bayülken çok güzel ifade kullanıyor."Sinan 5 dakika oynadığında 15 dakika oynamış hissi veren bir basketbolcu."Hakikaten öyle.Ne zaman oyunda bir enerji düşmesi olsun hemen Sinan oyuna giriyor ya top çalmalarıyla ya da hücumdaki katkısıyla takımı şahlandırıyor.Dün de sıra hücuma katkı yapmasıydı.Dün top çalamasa da 8/10 gibi bir yüzdeyle oynadı ve takıma bir enerji getirdi.Kerem'in sakatlığı biraz korkuttu ama Sinan'ı görünce en azından Slovenya maçında zorluk çekmeyiz.Kerem'in iyi olduğu söylense de sonuçta %100 olmayacak.Görülüyor ki olası sıkıntı anında yine Sinan'ın hem seyirciyi hem de takımı ateşlemesini bekleyeceğiz.


Seyircilere de birşeyler söylemek istiyorum.Dün belki maç erken farka gitti ama izlediğimde hiç de ev sahibimişiz gibi bir hissiyat vermiyor.Öyle oturmuş ve o anki duruma göre ya ıslıklıyorlar ya da alkışlıyorlar.Buraya kadar taraftar desteğine hiç ihtiyaç duymadık ama bundan sonra taraftar da gücünü göstermeli.Özellikle çarşamba günü Slovenya ile oynayacağımızı düşünürsek ev sahipliğini Slovenlere kaptırmamalıyız.

5 Eylül 2010 Pazar

Ana Hakkında Güzel Bir Yazı


"I've really enjoyed watching Ana Ivanovic's wins in the opening rounds of the US Open.

Knowing how much the young Serb has struggled lately, I'm sure she's deeply enjoying the rediscovery of the style of play that previously led her to the number one ranking spot.

But we mustn't get too enthusiastic too soon. Ana is still recovering; she's got a long way to go, considering how much her game has suffered over the past couple of years.

Two years of doubts have seen her fall from number one to 80 in the rankings.

But, more than that, it was the loss of her automatic game and confidence that led to huge pressure upon her which inhibited her ability to think clearly.

Because of that she made the wrong choices. Fear is a bad advisor: it makes you search for miracles, think short-term and wait for the magic wand of a coach.

Ana has switched coaches many times in those past few years. And the results each time have been considered disappointing.

However a player should be looking at their whole potential on a long-term basis. She needed building back up from scratch, but was not calm enough and so desperately sought someone who could solve her issues quickly.

Each coach comes with a project, with technical viewpoints and with a different speech to the last one. Ana has tried to adjust some things and as a result lost a bit more of what made her the player she was.

And she arrived at a dead end.

But then she started to work with Heinz Gunthardt, a decision that allowed her to start rediscovering her game.

This coach has the huge advantage of having worked for years with the great Steffi Graf. He has nothing more to prove - and so can share his confidence with the Serb.

On top of that Ana's style of play is fairly similar to the German champion and Heinz will use it in order to help Ana find a way to get the best out of her abilities.

Ivanovic has built her game around a big serve, a strong forehand hit at its maximum and footwork that allows her to turn around her backhand. But when doubts came into her game, she lost all her weapons.

Gunthardt's first task has been to help her trust her serve again. And we can see that so far at Flushing Meadows - it's working pretty well. She's getting more first serves in and at a sufficient speed to collect many winners and aces. And, more importantly, that serve gives her the chance to be aggressive as soon as the second shot.

The only issue remaining on serve is her toss, which is still really unsteady and each time she has to adjust.

Furthermore, Ana urgently needs perfect footwork: if she can become punchy on the first two steps she can turn around her backhand to use a forehand. When she's playing it in that position, this shot becomes even more efficient, exactly like Steffi at her best.

Her forehand remains her biggest strength. These past two years, it wasn't hurting opponents as before and Ana was making many unforced errors on this side. She needed to loosen a bit on the motion so she could hit the ball more cleanly. Once this work is done, Ana can hit as hard as she wants to.

Her backhand has always been the weak part of her game. She doesn't really trust that shot because she lacks feeling and timing. She often plays open-stance backhands, with body weight backwards and then she uses her torso turn more than her racquet to give speed to the ball, and that explains the lack of feeling.

Rather than starting complicated technical work on this problem, it has obviously been decided to work on the strategy. Ana is now using the court way better with this shot so she makes her opponent play in a zone where she can then turn on her forehand.

You work daily to put your game into shape but in competition it doesn't always work, because with the pressure shots in development can disappear. And then one day when you're totally not waiting for it, everything falls into place.

In Cincinnati, Ana did battle with Azarenka. She was a set and a break down and didn't seem to have any solution. And then came the miracle: she won the second set in a tiebreak and her game came together again.

The following matches have confirmed it because she went to the semi-final in Cincy and now in New York she's made a really strong start. She's played three great matches and is obviously taking pleasure in playing.

She'll now play against defending champion Kim Clijsters in the fourth round, a match where she'll have absolutely nothing to lose."

Patrick Mouratoglou

4 Eylül 2010 Cumartesi

2010 FIBA Dünya Şampiyonası'nda Günün Programı


18:00 Sırbistan - Hırvatistan (NTV Spor)
21:00 İspanya - Yunanistan (NTV ve HD-en)

Atlar Kaçınca...

O Anlar # 35


Roger Federer hünerini gösterirken...

Gönlüm Seninle



Dün uykulu uykulu izlediğim Ivanovic'i beğendim açıkcası.ilk sette biraz zorlansa da 2.seti rahat kazandı.Dedim bu sefer olucak gibi ama şimdi tabloya bir baktım ki hayal kırıklığına uğradım.4.turda Kim Clijsters ile karşılaşacak.Ivanovic'in en azından yarı final oynamasını istediğimden üzüldüm açıkcası.Olsun maç saati geldiğinde oturup desteğimi vericem.Umarım Kim Clijsters'i geçer.

3 Eylül 2010 Cuma

2010 FIBA Dünya Şampiyonası Eşleşmeleri Belli Oldu


Grup maçları dün itibariyle bitti ve artık kupa yoluna giden yolculuk başlamış olacak.Türkiye artık geçmişi unutarak kupaya giden yolda uğrayacağı dört durakta da kupanın bir parçası alarak 4.durağın sonunda tüm parçaları birleştirip kupayı havaya kaldırmalıdır.Dikkatli olmak gerekiyor.Grup maçlarındaki savunmamızı sergilersek yarı final kesin diyorum.Eşleşmelere baktığımda Türkiye-İspanya ve ABD-Brezilya yarı finali olacak gibi duruyor.Milli takımımıza başarılar diliyorum.Umarım yarın dengesiz Fransa takımını yenerek 4 etaptan oluşan yolculuğa iyi bir başlangıç yaparlar.

1 Eylül 2010 Çarşamba

2010 FIBA Dünya Şampiyonası 5.Gün


2010 FIBA Dünya Şampiyonası'nda 4 günü geride bıraktık.4 günün sonucunda bazı takımların yeri belli oldu, bazılarının yerleri ise hala net değil.Bugün oynanacak 4.maçlar öncesi gruplardaki sıralamalara bakarak olası sonuçları değerlendirmek istedim.Aslında her günün bir yazısını yazmayı planlamıştım ama hastalanıp yatağa düşünce bunu gerçekleştiremedim.Dünkü Türkiye-Yunanistan maçını aldığım ilaçların etkisiyle izleyemediğimden bari bugün birşeyler karalayayım dedim.Grup maçlarından sonra yazılara devam etmeye çalışıcam.Neyse kendimizi acındırmayı geçelim ve sırayla gruplara bakalım.

  • A Grubu
  1. Arjantin__3__0__+27__6
  2. Sırbistan__2__1__+92__5
  3. Avustralya__2__1__+34__5
  4. Almanya__1__2__-38__4
  5. Angola__1__2__-57__4
  6. Ürdün__0__3__-58__3
  • Bugünün programı
  • Sırbistan-Avustralya
  • Almanya-Angola
  • Arjantin-Ürdün
Benim tahminim bu gruptan Arjantin, Sırbistan, Avustralya ve Almanya çıkacaktır.Yalnız sıralama konusunda bir tahmin yürütmek zor.Eğer bugün Arjantin, Sırbistan ve Almanya'nın kazanacağını düşünürsek Avustralya 3., Almanya ise 4.olarak çıkacaktır.Grup birincisi ise Arjantin-Sırbistan arasında oynanacak maçla belirlenecek.Sırbistan'ın büyük bir averaj avantajı var.Bugün Avustralya'yı geçtiği anda son maçta Arjantin'i 1 sayı farkla yense bile grup birincisi olacaktır.Böyle söylüyorum ama aslında gruptaki sıralamayı Sırbistan ve Avustralya ile Angola ve Ürdün belirleyecek.Bugünün sonunda bazı şeyler daha netleşecek gibi duruyor.

  • B Grubu
  1. ABD__3__0__+52__6
  2. Brezilya__2__1__+29__5
  3. Slovenya__2__1__+9__5
  4. Hırvatistan__1__2__-14__4
  5. İran__1__2__-24__4
  6. Tunus__0__3__-52__3
  • Bugünün programı
  • Hırvatistan-Tunus
  • İran-ABD
  • Brezilya-Slovenya
ABD grup 1. burası kesin.Hırvatistan da 4. olur gibi duruyor.Belli olmayan tek şey kim 2. kim 3. olacak?Bunun cevabı bugün belli olacak.Brezilya ABD'yi sıkıştırdı ama olmadı aynı oyununu sürdürürse Slovenya'yı yeneceğini düşünüyorum.Yalnız Slovenya seyirci desteğiyle kolay kolay teslim olmayacaktır.Kilit oyuncular kısalar olacaktır.Özellikle Slovenya'da Dragic ve Lakovic'in performansı belirleyici olacaktır.Şunu da belirtmek istiyorum.Olası çeyrek finalde bu grubun 2.siyle oynayacağız.Biraz da bunu göz önüne alarak izleyin bu iki takımı.

  • C Grubu
  1. Türkiye__3__0__+59__6
  2. Rusya__2__1__+6__5
  3. Yunanistan__2__1__0__5
  4. Porto Riko__1__2__-4__4
  5. Çin__1__2__-6__4
  6. Fildişi__0__3__-55__3
  • Bugünün programı
  • Çin-Rusya
  • Fildişi-Yunanistan
  • Türkiye-Porto Riko
Türkiye grup birinciliği için 1 galibiyet yetiyor.O yüzden grup 1.liğini garantiledi diyebiliriz.Çin bugün kazanamazsa gruptan çıkması imkansız hale gelir.Son maçta Fildişinin Porto Riko'yu yenmesini bekleyecek.Ayrıca Çin son maçta bizi yenmesi gerekecek.O yüzden Çin bugün ne yapıp edip kazanması gerekiyor.Diğer taraftan Rusya şu anda 2. gözükse de bugün Çin'e yarın da Yunanistan'a kaybettiğinde ilk 4ün dışında kalabilir.O yüzden Rusya da bu maça asılacaktır.Bu grubun en kritik maçı bugün oynanacak Çin-Rusya maçı gibi duruyor.

  • D Grubu
  1. Fransa__3__0__+38__6
  2. Litvanya__3__0__+18__6
  3. İspanya__1__2__+8__4
  4. Yeni Zelenda__1__2__+2__4
  5. Lübnan__1__2__-49__4
  6. Kanada__0__3__-17__3
  • Bugünün programı
  • Kanada-Yeni Zelenda
  • Lübnan-İspanya
  • Litvanya-Fransa
Litvanya ve Fransa 1 ve 2 yi paylaşacaklar.Grup birincisini bugünkü maç belirleyecek gibi duruyor.Burada bizi korkutan İspanya'nın 4. olma ihtimalinin olması.Eğer İspanya 4. olursa bizim rakibimiz olacak ve hiç istemediğimiz bir durum.O yüzden İspanya Lübnan ve Kanada'yı Yeni Zelenda'ya averajda yenilmeyecek şekilde yenmesi gerekir.Bu hem bizim için iyi olur hem de büyük ihtimalle İspanya-Yunanistan eşleşmesi olması durumunda bir rakip elenmiş olur.O yüzden bu iki maçta İspanya'ya boş şanslar.Umarım 3. olurlar.

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails