25 Ağustos 2010 Çarşamba

Sistemler, Teknik Direktörler ve Süper Lig

Jose Mourinho'nun geçtiğimiz haftasonu El Pais'de bir röportajı yayınlandı. Röportaj'da her ülkenin farklı oyun kültürü olduğuna dair bir bölüm var, spor programlarında bu bölümden alıntıları pek çok kez duydum, bölümün tamamınıda Aceto'nun paylaştığı Türkçe çevirisinden direk olarak kopyaladım. Tamamını okumak isteyenler için: Jose Mourinho Röportajı

Chelsea Barcelona ile oynuyordu ve yöneltilen sorular hep aynıydı: Kim daha iyi? Chelsea çok güçlüydü, İngiltere şampiyonu olmuştu, Barça İspanya şampiyonuydu ve Şampiyonlar Ligi yarı finali oynuyorduk. Şöyle dedim: İngiltere şampiyonu Chelsea, La Liga’da oynasa kupayı kazanamazdı. Barça da İspanya şampiyonu ama Premier Lig’de oynasaydı şampiyon olamazdı. Takımların yapılanmaları kültürle ve kazanmak için sahip olduğunuz özelliklere göre yapılmalı. 4-5 sene önceki oyunuyla Barça, Premier Lig’i kazanamazdı. Belki şimdi kazanabilir. Bu yüzden bir hocanın bir ülkeye gelip “ Bu benim sistemim ve oyun anlayışım” demesi mümkün değil.

Aslında son cümlesi bile herşeyi anlatmaya yetiyor. Dünya'nın en iyisi denebilecek bir adam bile, diyor ki her takıma gittiğinizde o takımın bulunduğu ülkeye ve koşullara göre bir sistem belirlemelisiniz. İnter ile ŞL şampiyonluğu yaşadığı oyun tarzını Real Madrid'de ortaya koyamıyacağını, Real Madrid için yeni bir sistem oluşturması gerektiğini de geçtiğimiz hata belirtmişti Portekizli teknik adam.

Peki ülkemizde durum nasıl işliyor? Teknik direktörlerimiz ülkemizin sistemine ne kadar uyum sağlıyor, ne oynatıyorlar ? Başta büyük takımlarımız olmak üzere ligimize gidip gelen teknik direktörlere şöyle bir bakış atıcak olursak:
Geçen sezonun başından beri, ligimizde en çok tartışılan konu Rijkaard'ın gelişi ve sistem değişikliği. Hollandalı teknik adam geldiği günden beri Galatasaray'a, Barcelona'yı oynatmaya alışık olduğu 4-3-3 sistemini oturtmaya çalışıyor. Zaman zaman kurmaya çalıştığı bu sistem ile başarılı sonuçlara imza atsa da sezonu başarısız sayılabilecek bir konumda bitirdi. Fakat her başarısız sonuç aldığında, sistem değişikliğinde bu tip kazalar olabilir denilerek destek buldu. Yeni sezona da kötü bir şekilde başlayınca çatlak sesler artmaya başladı.
Rijkaard geldiğinden ilk günden beri ben bu takıma 4-3-3 oynatıcam diyip durdu, başka bir sistemi denemedi ve elinde ki kadro kalitesinin sisteme uygun olup olmadığını incelemedi. Daha önce elinde ki oyuncular ve olanaklarla Barcelona'da harikalar yarattığı taktiği resmen Türkiye'de çöküntüye uğradı.
Başarısızlığın sebebine yüzeysel olarak bakacak olursak eğer: Takımın hem defansına yardım edecek, hemde hücuma çıkarken varyasyonları yaratacak olan ortasaha 3'lüsünün yetersizliği. Takımda bu sisteme uygun oyuncu sayısının azlığı nedeniyle sakatlıklar baş gösterdiğinde taktik üzerinde yerinde değişiklikler yapılamamış olması.
Sonuç olarak Rijkaard 4-3-3'lü sistemi Barcelona'daki etkisiyle oynaması için Galatasaray'ın çok kaliteli ve en az 2'si savaşçı 3 tane ortasaha elemanına, defanstan topu ortasahasına kazandıracak bir tane defans göbeğine ihtiyacı vardı. Defans göbeğine Neill alınarak bu sağlandı fakat ortasahada ki arıza giderilemedi. Ayrıca Keita'da gittikten sonra birde kanat forveti lazım gibi durmasına rağmen, bu sorunda ortasaha problemi nedeniyle unutulmuş durumda.
Rijkaard'ın geldiğinden beri elinde ki kadroya uygun olmamasına rağmen inadına aynı taktiği denemesi Galatasaray'da, Barcelona benzeri oturmuş bir sistem beklentisi yaratmış olsada; şu an ki durumda kayıp bir 2 sene gibi duruyor.

Tabiki Schuster için şimdiden bişey demek çok yanlış. Daha Beşiktaş'ın başında 5 resmi maça çıktı ve 3 galibiyet 1 beraberlil 1'de mağlubiyet aldı. Schuster de Türkiye'ye ilk geldiğinde çeşitli taktikleri oynatacağını, belirli oyun sistemleri olduğu şeklinde açıklamalar yaptı, bu taktiğe göre transferler yapılacağını söyledi. Schuster'in daha Beşiktaş ile nasıl bir sistemi oynatacağını oturmuş olarak göremesekte İBB maçında yaptığı hata daha kendisinin Süper Lig'i yeterince analiz edememiş olduğunun göstergesi. Çünkü Süper Lig'de yer alan takımların hiç biri minimum 2 defansif ortasahası olmadan, zemine ayak dahi basmazlar. İspanya'nın daha yumuşak ve teknik kapasiteye dayalı oyun sistemlerinden sonra, Süper Lig'deki tekniğin 2. planda kaldığı, fiziğe dayalı oyun Schuster'i ilk aşamada zorluycak gibi duruyor.
Sonuçta; Schuster'in arkasında kendisine güvenen bir camia ve Türkiye'yi tanıyacağı en az 1 sezonu var. Bu süre zarfında, kendi sistemini empoze etmeye çalıştığını mı yoksa Süper Lig'in sert ve kapalı oyununa karşı yeni varyasyonlar mı geliştireceğini göreceğiz.
Türkiye ligine damga vurmuş teknik direktörlerden biri de kesinlikle Daum'dur. Oynattığı sistemi herkes eleştirse kimse beğenmese bile, Daum'un yönettiği takımların ölüsü bile ligde üst sıralara oynar. Bunun sebebi Daum'un Türk futbolunu ve futbolcusunu yakından tanıması. Daum her sezon 1-2 maçta fanteziye kaçıp acayip taktikler dener, fakat onun dışında bütün sezon oynatacağı taktik, düzen, sistem herşey belirlidir. Öyle ki Fenerbahçe'ye ilk gelişinde kurduğu, 4-2-3-1 tarzında ki sistemi, Alex geldikten sonra kendisi 2 sene oynattı, 1-2 maç dışında Zico 2 sene oynattı, Aragones değiştirmek istese de 1 sezon boyunca yine aynı sistem vardı, geri geldiğinde yine aynı sistem devam etti. Yani Alex geldiğinde kurduğu sistemi Fenerbahçe 6 sene boyunca oynadı ve 2 şampiyonluk aldı, 2 defa da son maçta kaçırdı. Avrupa'da kısmen başarılı sayılabilecek sonuçlar aldı.
Bu sezon işi en zor teknik direktörler sıralamasında Rijkaard'dan sonra 2. sıra kesinlikle Aykut Kocaman'ın. 1 Sezon boyunca sportif direktör olarak izlediği ve yapılan transferlerin çoğunu bizzat kendi yaptığı takımın başına teknik direktör olarak geçti. Takım için belirli olan oyun sistemi kafasında net olmasına rağmen takım sahaya daha tam olarak yansıtamıyor, bunun yanı sıra Aykut Fenerbahçeyi hangi taktikle oynatacağına da karar verebilmiş değil. Sistem olarak, daha önce yönettiği takımlarda oynattığına benzer bir sistem düşünen Aykut Hoca, ayağa bol ve hızlı paslarlar birlikte, kanattan çabuk oyuncularla oyunu rakip sahaya yıkacağı bir oyun kurgusu planlıyor. Buna rağmen sistemin Alexli 4-2-3-1 mi yoksa Alexsiz 4-2-2-2 mi olacağına karar verememiş durumda. Şüphesiz bu kararsızlık durumunda da Trabzonspor karşısında beklenenden kötü oynayarak kaybettiği gibi, Avrupa Kupalarına katılmak için önünde duran son viraj olan PAOK maçı önceside güven veremiyor.
Aykut Kocaman'ın kurmaya çalıştığı sistemin de en büyük sorunu ortasahası gibi duruyor ve fakat sorunu Rijkaard'ın sorunundan farklı. Fenerbahçe'nin ortasahasında topu ileriye taşırken kullanılabileceği pek çok oyuncu olsa da oyunun defansif yönünü oynuyacak olan; Baroni ve Selçuk Fenerbahçe'nin ve Aykut Kocaman'ın taktiksel değişiminin zayıf karnı durumunda.
Sonuç olarak; Aykut Kocaman, Süper Lig'e ve Avrupa'ya uygun oyuncu transferleri ile takıma yeni bir hava kazandırdı, yıllar sonra takıma hızlı bir oyun anlayışı yayma çalışmalarına başladı. Fakat ortasahada ki dirençsiz duruş devam ettiği sürece taktiksel anlamda Aykut Hoca çok zorlanacak ve pek çok maçta fazlasıyla terliyecektir.
Geçen sezona, Trabzonspor Hugo Broos yönetiminde yeni bir oyun anlayışı ve taktik düzenle başlamak istemişti. Fakat ülkemize gelen pek çok teknik direktörün karşılaştığı sorunlarla karşılaştı; sabırsızlık ve sert futbol anlayışı nedeniyle oturtulamayan taktikler. Bu sebeple gidişi erken oldu. Yerine Trabzonspor'un kendi çocuğu olarak baktığı Şenol Güneş getirildi.
Şenol Güneş, daha önce hem Trabzonspor'u hem de Milli Takım'ı çalıştırdığı için hem ülke futboluna hemde şehre adapte bir insan olduğundan dolayı sistemini hemen oturttu. Düşüşe geçmiş olan takımın kısa sürede lige tutunup yükselmesini sağladı ve iyi futbolunun ekmeğini de Türkiye Kupasını alarak yedi. Kurduğu 4-2-3-1 sistemini elindeki oyuncularla idealleştirip, kadrodan maksimuma yakın verim elde etmeyi başardı, maç içinde elindeki oyuncularla gerektiğinde çift forvete de dönebilmesi ile de sıkıştığı zamanlarda hucüm varyasyonlarını arttırmayı planladı.
Şenol Güneş ligi ve takımı tanımasının avantajıyla birlikte, gardını rahat rahat düşürmeyen, mücadele azminden ödün vermeyen bir ve bu özellikleri nedeniyle şehirden tam destek alan bir trabzonspor oluşturdu.
Bir Anadolu takımını başarıya taşıyan ilk teknik direktör olmasına rağmen, aslında Ertuğrul Sağlam'ın oluşturduğu model Süper Lig'de iki defa şampiyonluk yaşadı. 2 sezon önce Beşiktaş'ın başında namağlup giderken istifaya zorlandığında, yerine gelen Mustafa Denizli, Ertuğrul'un sistemini devam ettirerek şampiyonluk ipini göğüslemişti. Mustafa Denizli taktiği değiştirmek için takıma müdahale ettiğinde ise çuvallayarak şampiyonluk yarışından erken koptular.
Ertuğrul Sağlam, Bursa'nın içinden yetişen genç oyuncularla birlikte, büyük klüplerde tutunamamış futbolculardan oluşan Bursaspor'da takımın yapısına uygun bir sistem yarattı. 4-3-3 benzeri sisteminde, 3 hızlı ve hücumda etkili, ileri uç elemanı kullanmasının yanı sıra, ortasaha direncini de göz ardı etmeyerek Süper Lig'in gereklerini yerine getirdi. Elinde ki oyuncuların pek çok formasyonda oynuyabiliyor olması Ertuğrul Hoca'nın en büyük silahı haline gelmiş durumdaydı geçen sene, öyle ki takım ufak tefek oynamalarla birlikte maç içinde; 4-2-3-1, 4-3-3, 4-5-1 gibi taktiksel dizilişlere geçebiliyordu. Böylece ortasahayı kalabalık tutup, hızlı oyuncularıyla, yavaş stoperlerin arkasına sarkarak Bursaspor pek çok gol attı, deneyimli oyunculardan kurulu defansif bölgesiyle de basit hataları minimum düzeye indirdi.
Sonuç olarak; Ertuğrul Sağlam'ın elinde ki kadro tamamen başka takımlarda tutunamamış oyunculardan kurulu olmasına rağmen, onları bir birlik içine sojup, kafasında ki oyun düzenini saha yansıtmalarını sağlayan Ertuğrul Sağlam, ligi tanımasının verdiği avantajla lige uygun bir taktiği takımına empoze ederek başarıya giden yolu yaratmış oldu.


Süper Lig'e pek çok teknik direktör geldi, pek çok yıldız oyuncu geldi. Fakat adıyla gelen pek çok ünlü isim başarıya giderken ya yolun başında ya da yolun sonuna doğru tökezledi. Çünkü Avrupa'nın en farklı ligine sahibiz. Futbolcuların teknik kapasitelerinden çok, fiziksel özelliklerinin değer yaptığı ligimizde, herşey sahada ki taktik diziliş yada oyuncu kalitesi demek değil. Bu sebepten dolayı başka bir ülkeden, ülkemize gelirken; kendi taktiğimi oynatmaya geliyorum, ben kafamdakini oynarım... şeklinde konulan teknik direktörlerin başarılı olma şansları az. Çünkü eğer ligin büyük takımlarından birine teknik direktör olarak geliyorsanız, düşünmeniz gereken şey çoğu zaman, 4-3-3 mi oynasam 4-4-2 mi den ziyade rakip 9-10 kişiyle kapandığı zaman nasıl gol atıcam ve ileride kalan tek adamlarının doldur boşalttan gol atmasını nasıl engelliycem sorusuna cevap bulmak olması gerekiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

LinkWithin

Related Posts with Thumbnails